2018 GELİBOLU ORTA MESAFE TRİATLONU







                            
      Günlük koşularımız zamanla sıradan bir antrenman olmaktan çıkıp daha farklı, daha zor bir hedefe doğru evrildiğinde yolculuğumuzun neresinde olduğumuzu, nereye varacağımızı bazen bilemeyiz. 15K, yarımaraton, maraton ve ultramaratondan sonra orta mesafe triatlon yapmaya karar vermem aslında bu zincirlerin, koşudan aldığım disiplinin, gücün bir parçası. Düzenli bir şekilde koşuyorken yüzme ve bisiklete başlama süreçlerimden, triatlon yapmaya karar verdikten sonra da nasıl hazırlandığımdan kısaca bahsetmek istiyorum.

Yüzme
    
Triatlon yapan sporcuları 2 grupta sınıflandırabiliriz. Biri triatlet olup yıl boyu bütün antrenman programını buna göre oluşturanlar, diğeri de başat bir branşa farklı motivasyonlarla diğer 2 branşı da ekleyenler. Ben 2. gruptan olup, asıl ağırlık verdiğim çalışmalar maraton ve ultramaraton koşulara hazırlanmaktı. Koşuyu destekleyen, sakatlık riskini azaltan core, plank, crossfit gibi çalışmalar hem zaman alıcı hem de açık söylemem gelirse sıkıcı geliyordu. Zaten gün içerisindeki çalışma tempomuz ve günlük işlerimiz zaman da bırakmıyordu. Yapacağım destekleyici çalışmalar bunların yerini tutacak, Taner Damcı hocamızın tabiriyle, momentum yaratacak, ivme katacak bir şey olmalıydı. Destekleyici çalışmalar hareketli olursa hem koşularıma çapraz antrenman olarak almış olacak hem de zaman zaman karşılaştığım(ız) sakatlık durumlarında yönelip, süreci moralmen daha iyi atlatacaktım. İlk seçimim aerobik düzeyde, darbesiz antrenman olması yönünden yüzmeydi. Evimin bulunduğu çevrede havuzların olması ve yazları da denizin olduğu yerlerde geçirmem işimi kolaylaştırdı. İlk olarak havuzda bireysel olarak yüzmeye başladım. 6 ay kadar kendi çabalarım ile çalıştım. Videolardan izleyerek, okuyarak belli bir ilerleme sağladım da. Fakat bir noktadan sonra kendi kendime yetemez hale geldim ve ilerlemem durdu. Eğitmen ya da takım ile çalışırsam bunu aşacağımı düşündüm ve Tozkoparan'da boğaz elemelerine hazırlanan bir grupla çalışma imkânı yakaladım. Antrenman tekniklerini öğrendim. Driller, aparatların kullanımı, nefes alış verişi gibi teknik ve kuvvete dayalı çalışmalarla bilgi ve becerimi geliştirdim. Bu sayede daha uzun mesafeleri daha rahat ve daha kısa sürede yüzmeye başladım. Kısacası "su üstünde keyfe keder ilerlemek" ile "yüzmek" arasındaki farkı öğrendim. Tüm bunlardan sonra aslında başladığım noktada "yüzmeyi bilmiyormuşum" desem pek de yanlış olmaz. Yüzmenin belli günlerde belli bir çalışma programına göre teknik, güç ve kondisyon odaklı olarak yapılan bir spor olduğunu artık biliyorum. Triatlon sürecinin en büyük kazanımı bence bu. Yüzmeye benim gibi sıfırdan başlayıp, bir hedef doğrultusunda ilerlemek isteyen arkadaşlara kesinlikle bir hocanın nezaretinde ya da takım ile çalışmalarını tavsiye ederim. Şu anda geldiğim noktada kendimi başlangıç seviyesini bitirmiş, orta seviyenin başında olarak görüyorum. Ortanın ortası ve ortanın üstü, önümüzdeki yıllardaki hedeflerim.

Bisiklet

      İlkokul yıllarımda vitessiz, pinokyo tarzı, kontra pedal bisikletlere oldukça çok binmiştim. O yıllardaki çocukluklar hep sokaklarda geçtiği için her şeye vaktimiz olurdu. Sahil kasabasında büyümemden dolayı (Kilimli/Zonguldak) yüzerek, futbol oynayarak ya da bisiklet üzerinde günlerimiz geçiyordu. Yaş ilerleyince farklı ilgi alanlarım oldu ve uzun bir süre hiç bisiklet sürmedim. Nihayet bu senenin başında tayin isteyerek yeni bir okulda göreve başladım. Okulum Zeytinburnu'nda, Yeşilköy-Eminönü sahil yolu hattındaydı. İlk olarak ulaşım aracı olarak düşündüm ve başlangıç seviyesinde bir yol bisikleti aldım. 

     Çocuklukta edindiğimiz motor beceriler aradan uzun yıllar geçse de zihin tarafından hemen çağrılıyor ve uyum sağlama sürecimiz kolaylaşıyor. Sahil hattında kendimi biraz geliştirdikten sonra ilk uzun turumu Sarıyer’e, "börek turu" olarak yaptım. Bisikletin güzel bir tarafı da bu. Bir şeyler yiyip içtikten sonra sürmek performansı pek etkilemiyor :) Daha sonraları sevgili Osman ile beraber Garipçe, Rumeli Kavağı, Anadolu Hisarı, Beykoz, Üsküdar ve Kadıköy taraflarında zaman buldukça hafta sonları kendimi geliştirdim. Osman (Topaloğlu) ve Barış (Erişir) kardeşlerim ile yaptığımız gidiş-dönüş 200 km, 2 günlük Şile kampı ise birçok konuda güvenimi yerine getirdi. İlk başlarda 16-18 km/s olan hızımı zamanla 23-25’e çıkarttım. Dayanıklılığımı biraz artırdıktan sonra uzun ve tempolu sürüşlerime az da olsa tepe tekrarları ekledim. Yarışmaya az bir süre kala da brick denilen farklı bir çalışma tekniğiyle son hazırlıklarımı yaptım. 

Brick Nedir?

    Triatlonda izlenen sıra önce yüzme (1.9 km) sonrasında bisiklet (90 km) ve son olarak da koşu (21 km) şeklindedir. Triatlon her ne kadar 3 değişik disiplinin kombinasyonu gibi düşünülse de aslında tek başına bir spor dalıdır. Şöyle ki bisiklete gücümüz kalsın diye yüzmede daha az bacak çalıştırır ve kendimizi biraz tutarız. Yüzdükten sonra bisiklete binmek, sadece bisiklete binmek midir? Özellikle de bisiklete bindikten sonra koşmak, normal koşmaya göre çok zordur. Bisiklet ve koşu esnasında bacağımızın tamamen farklı kasları çalışır. Bisiklet üzerindeyken performansımızı üst düzeye taşır, yarışın bu aşamasını en iyi dereceyle bitirmeye çalışırız. Bu esnada bacakta koşu için kullanılan kaslar kasıldığı için bisiklet aşaması tamamlanıp hemen koşuya başlandığında bu kasların aniden koşuya uyum sağlaması zor olur. Atlet normal koşu temposunu, adım mesafesini yakalamakta zorlanır, dolayısıyla zaman kaybeder. İşte brick antrenmanlar vücudu bu hızlı geçişe adapte edebilmek, yarışlarda zorlanmamak için yapılır. Ben de yarıştan önce 3-4 kez 50 km bisiklet sürdükten sonra üzerine 10-12 km koşular yaparak bu adaptasyonu sağlamaya çalıştım. Ben bunu, tuğlaları üst üste koyup bir yapı oluşturmaya benzediği için brick training denmiş diye düşündüm. Son söz olarak da şu denebilir: brick training, triatletler için rutin bir antrenman olarak tavsiye edilmiyor genelde. Fakat yarışlardan bir süre programa dahil etmek gerekebilir.

    Triatlona ilk defa katılacaklar ya da düşünenler için hazırlıklarında yardımcı olmak adına Aydos 537 takım arkadaşımız Mehmet Bürge Bilgin'in bizlere hatırlattığı liste şu şekilde:

Malzeme kontrol listesi

  • Wetsuit

  • Yüzme gözlüğü (2)
  • Bone

  • Vaseline

  • Ayak havlusu

  • Normal havlu

  • Bisiklet ayakkabısı

  • Gözlük

  • Kask, trisuit, bisiklet forma

  • Çorap (2)

  • Bisiklet için 2, sepette durması için de 2 olmak üzere 4 suluk

  • Jel+gıda+tuz hapı

  • Müzik dinlersen listeni yap, kulaklığını kontrol et

  • Eldiven+iç lastik+pompa

  • Terlik (Yarış günü beklemek için de otel terliği)

  • Koşu ayakkabısı+şapka+şort+t-shirt
    Tabii ki en önemlisi lisans. Bu arada powerbank ve güneş kremi de ekleyerek bu listeye son şekli verebilirsiniz. 


    Cumartesi sabahı otobüs ile bisikletin sadece ön tekerleğini çıkartarak öğlen saatlerinde sorunsuz bir şekilde Eceabat'a geldim. Siz de bi şekilde otobüs ile bisikletinizi taşıma gereği duyarsanız yerleştirmeyi dikkatle kontrol edin ve muavini yönlendirin. Decatlondan alacağınız sıkma perlonu yanınızda bulunsun, duruma göre sabitlemek için kullanırsınız. Eceabat'a indiğimde organizasyon çadırında hem biraz hava aldım hem de yarış hakkında gençlerle sohbet ettim. Bisiklet parkurunun geçen yıla göre değiştiğini, yükseklik kazanımının 1200 m olduğunu söylediler. Bu arada bisiklet teslim alanına (Eceabat-Kabatepe) dolmuşlarla giden bisikletli yarışçıları da gördüm. Dolmuş şoförleri bisikletleri taşırken oldukça yardımseverler.

    Aydos 537 takım arkadaşlarımızdan en az 2 kişi hemen her yarışta yer alıyor. Burada da 5 kişiydik ve öğleden sonra bisikletleri teslim alanına aynı saatlerde gittik. Yarış malzemelerimizi alıp bisikletleri teslim ettik. Gelirken mayonuz ve deniz malzemeleriniz ile gelirseniz mis gibi denizi gördüğünüzde pişman olmaz, brifing zamanına kadar biraz yüzebilirsiniz.




Kabatepe çok güzel bir koy aynı zamanda



      Alpaslan Bodur ile yarış sabahı (Pazar) saat 5'te kahvaltımızı yaptıktan sonra 5.30'da yarış alanına geldik. 06.15'te Gestaş Turizm A.Ş'ye ait "Gelibolu" isimli feribotla, startın verileceği alana hareket ettik. 06.50'de Kabatepe ile Anzak koyu açıklarında, feribottan denize atlayıp yüzmemiz ile start verildi. Parkurun hayli ötesinde 2 yerde karşılıklı dubalar vardı. Bizlere söylenen bunların arasından geçip karaya ulaşmaktı ama çok az kişi dubanın arasından geçti. Bunda hem akıntının etkisi hem de duba mesafesinin uzak oluşu etkiliydi. Yüzerken dubaları görmek ve takip etmek hayli zordu. Kıyıya 90 derece açıyla gemiden start verilse dubaya ihtiyaç duyulmadan hedefe ilerlemek daha kolay olabilirdi. Varış noktasından karaya 45 derecelik bir açıyla yüzerek 1.9 km lik parkuru tamamladık. Bu ilk aşamayı hiç zorlamadan, çok rahat bir şekilde, hedeflediğim gibi 45 dk. civarı bitirdim. İlk yarışım olduğu için bisiklet performansımı nasıl etkileyeceğini bilemediğimden temkinli olmayı seçtim.



    Bisiklet etabı 6 km tırmanış ile başlıyor. Yokuşları kuvvet harcamamak adına düşük vites ve yüksek kadans ile çıkmaya çalıştım. İnişlerde ise çıkarken kaybettiğim zamanı alacak kadar bir performans gösteremedim. 90 km'lik parkurda sadece 5-6 km dümdüz bir alan vardı. Sürekli ya iniş ya da çıkış halinde olduğunuz bu parkurda "ilk katılımım için yanlış seçim mi yaptım acaba" diye de sordum kendime. 



    Bu yükseltide geçen bir yarış için yetersiz (Triban 520) bisikletim ile kilitli pedal kullanmadan, bu tip tempo yarışları için az sayılacak bir antrenmana rüzgar faktörünü de eklediğimde, bu etabın benim için hayli zor geçeceğini düşünüyordum ama bitirip de koşuya geldiğimde tükeneceğimi, o kadar yorgun olacağımı hiç tahmin etmiyordum. Koşu etabı; 3.5 km uzunluğunda, kıyıya paralel olarak düz sayılabilecek bir zeminde, 3 tur şeklinde icra edilecekti. Tur şeklinde olması bence motivasyon kırıcı. İlk turdan sonra, daha 2 turum var, demek gözünüzde çok büyüyor. 

Şekil 2a


   

    Son iki turu Aydos 537'nin full desteğiyle, gerçekten çok zorlanarak toplamda da 7 buçuk saat civarında bitirdim.





    Aydos 537'den takım arkadaşlarıma gelince; geçen yıl iyi bir dereceyle bitiren Mehmet Ali Ok, 35. km’de kaza geçirdi ve bırakmak zorunda kaldı. Kaskı sayesinde daha vahim sonuçlar doğmadan, kazayı küçük sıyrıklarla atlatan Mehmet Ali, 1 buçuk ay sonra Türkiye'nin ilk uzun mesafe triatlonu olan Samsun Triatlonu'na katılacak.


Kaskın ne kadar önemli bir güvenlik malzemesi olduğunu yeterince anlatmıyor mu?



   Takımımızdan Onur Azcan yarışa çok az bir süre kala sakatlandığı için katılamadı ama bizlere destek için eşi sevgili Hande ile beraber geldi. Keza Alpaslan Bodur koşmasına engel sakatlığına rağmen gelip hem parkurda idman yaptı hem bize destek verdi. Takımımızın triatlondaki "ası" Mehmet Bürge Bilgin ise geçen yılki süresini geliştirerek, 6.20'de bitirdi ve iyi bir triatlet olduğunu ispatladı. Samsun Triatlonu'nu Mehmet Ali ile başarılı bir şekilde bitireceklerinden eminim ve şimdiden bol şans diliyorum kendilerine. Aydos 537 olarak onlardan öğreneceklerimiz ile önümüzdeki yıllarda daha kalabalık bir şekilde belki bizler de katılırız, kimbilir.

  Her şey çok güzeldi ve yarış beklediğimden de keyifliydi.Yüzerek, bisiklet sürerek ve koşarak arkadaşlarım ile beraber harika bir gün geçirdim, daha ne olsun. Eğer tekrar triatlon yapacaksam -ki öyle gözüküyor- kendime koyduğum hedefler şunlar:


  * Yüzmeyi 40 dk.nın altına çekmek,

  * Geçişlerde daha seri olmak,


  * Antrenman programına uygun hazırlanmak,


  * Yarış esnasında beslenmek,


  * Kuvvete dayalı çalışmalar yapmak.

  

   Son söz olarak triatlon için şunu diyebilirim: Hedefin olduğu yerde hiçbir yarış kolay değidir. Her hedefin bir zorluğu vardır. Buradaki hedefim sadece bitirebilmek, yarışın karakterini öğrenmekti. Sizin de kafanızda varsa, gönlünüzde yatan bir aslansa uygun bir yarış belirleyip ona göre şimdiden hazırlıklara başlayın, derim.

       Hoşça ve sporla kalın.






Mehmet Ali OK, Onur AZCAN, Alpay DEDE, Alpaslan BODUR

Yorumlar

Yorum Gönder