IDA ULTRAMARATON 2017

"Zeus baba, İda Dağı’ndan hükmeden ulu tanrı"

İlyada/Homeros

      Kazdağı’nın binlerce yıl öncesinden gelen bir adı da İda’dır. İda, İlyada’da hep hayvanların anası, bin pınarlı olarak tanımlanmış. Hikâyeleri, ritüelleri ve mitosları bir yana bırakırsak İda; 26’sı endemik, 58’i Türkiye’nin endemik türü, 15’i endemik olmayan ancak salt Kazdağı’nda yetişen 15 türü ile flora bakımından (Macahel (Artvin) ve Munzur Vadisi’ni de anarsak) ülkemizin en zengin bölgesi.
      Kent yaşamının yıpratıcı hızı ve stresi bizleri yoruyor. Kafamızı dinlendirmek, ruhumuzu doğa ve kültür ile zenginleştirmek için de çok güzel aktiviteler; trail, dağ ve ultra koşuları.

    İda Ultra Çanakkale’nin Küçükkuyu ilçesinin Yeşilyurt belde-sinden başlayıp Adatepe, Doyran, Dedepınar, Kızılçukur, Çamlıbel, Güre, Kavurmacılar, Tahtakuşlar, Beyoba, Kızılkeçili gibi 10 küsur köy arasından çaylar ve kanyonları geçerek 2 il, 4 ilçe sınırları içerisinde 94 km ve 3500 m yükseklik kazanımıyla (yükselti toplamı) 15 saat süren bir yolculuk.



     1 Aralık Cuma sabahı saat 6.00’da Kadıköy’den AYDOS 537’den arkadaşlarım Harun Alışır ve Alp Aslan ile yola çıktık. Diğer arkadaşımız Alpaslan Bodur ise  aynı saatte ailesiyle yola çıkmıştı. Bütün hava raporlarında yarış günü kesintisiz, şiddetli yağmur gösteriyordu.



      Organizasyon, yağmurun fazla olması durumunda derenin taşacağını göz önünde bulundurarak parkurun değişebileceği uyarısı bile yapmıştı. Bu yaz TDS koşmuş Alp ve bu mesafelerin ve hava şartlarının gediklisi Harun ve Alpaslan  için bu durum sıradandı. Ben ise beni zorlayacak ne bir yağmur görmüş ne de kötü hava koşullarında koşmuştum. Dolayısıyla bu durum benim için oldukça tedirgin ediciydi. Bunları yazarken, yani yarıştan 4 gün sonra, İstanbul’a kar gelmiş ve hava sıcaklığı 5 dereceye düşmüştü. Ya böyle olsa ne olurdu, diye düşünüp mevcut durumu normalleş-tirmeye çalıştım. Neyse ki son gün korkulan olmadı ve Can Yücel’den uyarlarsak “hava döndü ultracıdan esti yel, dumanı dağıtacak yıldız-poyraz başladı.”
Kentin koşuşturmasından olsa gerek yakın arkadaşlarımızdan daha fazla görür olduk koşu arkadaşlarımızı. Her koşuda hem arkadaşlığımız pekişiyor hem de yeni insanlarla tanışıyoruz. Yarıştan bir gün önce sabah 10.00’da otelde olmak, bu yönden olduğu kadar yol stresinden uzaklaşıp dinlenmemiz açısından da güzeldi. Çevrede kısa gezinti, yarışma sunumu, makarna partisi, akşam yemeği derken sabah erken yola çıkmanın yorgunluğuyla güzel bir uyku çektik.
Aman Zeus! Sabah ne güzel bir hava. Ilık esen rüzgarla beraber gelen ilkbahar hissi. Her şey fevkalade yerinde, sıra helvayı yapmakta.
Bizi Yeşilyurt’a taşıyan araçlar hazır ve 6.00’da araçta yerlerimizi alıyoruz.
                  
      
       40 dk.lık yolculuk 35 km koşacak (maalesef isimlerini sorma-dığım) dağcı arkadaşlarla sohbet sayesinde çabucak bitiyor ve startın verileceği Yeşilyurt’a geliyoruz. Açık kahvelerden gelen ampul ışıkları gece karanlığında kıyafetlerin, ayakkabıların ve yeleklerin renklerini çok güzel harmanlıyor. Ambiyans harika ve artık beklemedeyiz. 


Yücel (Kalem) hoca ile tanışmak ve güzel sohbeti yarışın ayrı bir kazanımıydı.


Bu koşu öncesinde Kapadokya 60K ve asıl hedef yarışım olan İstanbul Maratonu’nu koşmuştum. Maratondan sonra toparlanma sürecini kasığımda hissettiğim hafif ağrı hariç iyi geçirdiğimi düşünüyordum. Nitekim fazla yüklenmeden yaptığım son yoklama koşularında da iyi hissedince rahat koşabileceğime kanaat getirdim.
Yarışa 7.00’da Yeşilyurt’ta start verildi. Farklı mesafe koşan bütün yarışçılara aynı anda start verilince kalabalık ve güzel bir görüntü oluştu. İşaretleme bantlarının üzerine zımbalanan fosforlu plakalar, tıpkı projektör gibi yansıma yapıyordu. İşaretleme için iyi düşünülmüş, son derece önemli bir icat bu. Saat yediyi henüz birkaç dakika geçmişti ki hava hala zifiri karanlıktı. Arnavut kaldırımlı, asfalt ve sonrasında stabilize olan, yer yer %30 eğimi bulan 3K’lık bir çıkışı Harun ile beraber tamamladık. Sonrasında, tamamı zeytinliklerden geçen 10K’ya kadar sürecek sert inişe başladık. Aslında bu yarışa “Zeytin Trail” denilse de olurmuş. Hele tam hasat zamanıydı ki cuk otururdu.


 ". . . Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı,
yetmişinde bile,
mesela, zeytin dikeceksin
hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil,
ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için,
yaşamak yanı ağır bastığından. . . "
                                                       Nazım Hikmet
               
35K yarışçılarıyla aynı parkurda olmamız nedeniyle zaman zaman onların tempolarına uyarak, zaman zaman da onlara tempo vererek (35K koşan, orada tanıştığımız Sıtkı Kandemir hocamızı da analım) iyi bir zamanlamayla 1 saat 43 dk.da parkurun en popüler köyü olan Adatepe’ye geldik. Köy kahvelerinin arasında, diğer istasyonlara göre kalabalık bir seyirci grubu alkışlarla karşıladı bizi. Bu sefer yarış öncesi çok sıkı bir kahvaltı yaptım. Henüz yeni sindirmeye başladığım için sadece bir soda içip yarım muz yiyerek ve tabii ki sularımı doldurarak bu istasyondan Harun ile çıktım. Planım 1 ay önce Kapadokya’da 110K’yı koşmuş Harun’u gidebildiğim yere kadar bırakmamaktı. Bu 30 km mi olur, 40 km mi olur bilmiyordum. En fazla 60 km koştuğum için Harun’a zihnimin “temkinli ol!” uyarılarına açıkça cevap veremediğimi söylediğimde bana 65 ve 70. km’lerden den sonra yarışın zihinsel anlamda biteceğini, daha rahat olacağımı söyledi. Yokuşlarda yürü-koş güzel bir tempoyla bölgenin güzide mesire yerlerinden Mıhlı Çayını geçerek Narlı’ya, oradan da 4 km sürekli çıkışla 29. km’deki 2. kontrol ve ikmal noktası olan Doyran’a geldik. Burada Cengiz Akyüz ile karşılaştık. Üst üste çok yarış koşmasına rağmen gayet iyi görünüyordu. Buraya gelene kadar sanırım 2 tane karbonhidrat jeli kullanmıştım. Açlık hissim ve midemden gelen bir uyarı yoktu. 15 tane kadar zeytin, 1 bardak kola, bir iki parça peynir ve sodayla yakıt ikmalimi yapıp 4-5 dk. sonra tekrar yola çıktık. 2-3 km çıkıştan sonra bir sonraki istasyona kadar inişe geçeceğimiz bölüm, yarışın bence en kolay etabıydı. Yükseltiyi tamamlayıp inişe geçtiğimizde -yukarıdan bakılınca İstanbul’u aratmayan, dağın eteklerinden sahile kadar beton yığını- Altınoluk’u tamamıyla görüyorduk.
31. km’ye geldiğimizde kasığımda ve sol dizimde hissettiğim ağrı beni bayağı zorladı. 33. km’de yarışı tamamlayamayabileceğimi düşünmeye başladım ama gidebildiğim yere kadar gidecektim. Şahinderesi Kanyonu’na geldiğimizde tempom düşmeye başlamıştı ve bunları Harun ile paylaştım. Harun, tavsiyelerde bulunduktan sonra temposunu bozmadan devam etti. Kasığımdaki çekme mi, ağrı mı tam olarak tanımlayamıyordum ama dizdeki ağrı ile birleşince tempomu iyice bozdu. O yüzden göğüs numaramızın yazıldığı kağıttaki acil durum numarasını aradım. Organizasyon sorumlusu Polat Dede’den bir sonraki Altınoluk Sanayi İstasyonu’na soğutucu sprey göndermesini rica ettim. Sağ olsun, Polat Bey eczaneden temin etmiş, tam geldiğim esnada oraya getirmişti. Sprey, kasığımdaki ağrıyı tamamen aldı. Bu arada daha sonradan öğrendim ki bunun gibi sebebi belli olmayan ağrılarda bu uygulamanın yırtılma, kopma gibi çok zararlı sonuçları olabilirmiş. Öyle olmasa bile baskıladığımız zaman aralığı makul bir süre olmadığı için kötü sonuçlar doğurabileceğini tahmin etmek zor değil.
Bunlarla uğraşmaktan fazla bir şey atıştıramadım ve sanayinin içerisinden 5 km kadar tırmanacağımız bölüme geldim. Bu arada spreyin dizime ise hiçbir faydası olmamıştı. Çıkışlarda fazla rahatsızlık duymuyordum ancak söz konusu ağrı inişlerde ve düz yolda kendini hissettiriyordu. O yüzden inişlerde de neredeyse çıkış temposu hızında ilerleyerek malzemelerimizi değiştirebile-ceğimiz dropbag noktası olan yarışın 50. km’sindeki Dedepınar İstasyonuna vardım. Dedepınar’da dizime buz uygularken bundan sonraki en zor etabı tamamladığımda yarışın bir şekilde bitebileceğini düşündüm. Evet, şu ana kadar olan gösterge yarışı bitirebileceğim yönünde idi. Asıl mesele, aşırı zorlamanın dizimdeki problemi daha da büyütüp, ciddi tedavi süreçlerini beraberinde getirme ihtimaliydi. Yoksa bitirme süresinin altında bitirebileceğimi öngörüyordum.
Bunları anlatırken benzer bir durumla karşılaşabilecek yarışçılara belki bir yön verir, vazgeçme isteklerini dizginler düşüncesiyle paylaşıyorum: Her şey yolunda giderken bir anda taş vurması, taş-tırnak batması, mide problemleri, diz, kasık, soğuktan-sıcaktan etkilenme, sırt ağrıları, It bant sendromu, calf, hamstring vb. birçok etken bu mesafeler için çok muhtemel sağlık sorunları. Evet, ben de daha sonraki yarışlar için tecrübe ediniyorum. Hemen demoralize olmadan, neyin neden olduğunu anlamak, ancak bu tip yarış süreçlerinde yaşayarak anlayacağımız durumlar. Stabil devam eden ağrım koşmamı epey yavaşlatsa da gidebiliyordum. Yarışta -sanırım diğer yarışçıların da öyledir- en büyük motivasyonum bir sonraki istasyona varabilmekti. 
Yarış boyunca dengeli beslenmeliyiz yoksa bir anda açlık hissimiz artıyor, farklı yiyecek ve içecek ihtiyaçlarımız ortaya çıkıyor. 5 tane jelden 4’ünü tüketmiştim. İstasyonlarda genellikle problemimle uğraşırken yeme içme işini atladığımı fark ettim. Bir sonraki istasyon 16 km sonraydı ve ben bu tempoda 3 saatten aşağıya ulaşamayacağımı öngörüyordum. 1 saat sonra son jelimi içtim. 60. km’lere geldiğimde karnım iyice acıkmıştı. Zeytin hasadı zamanı olduğu için birçok yerde köylüler büyük brandaları yaymış, dallardan geleneksel yöntemlerle zeytin topluyorlardı. Onlardan bir parça ekmek istediğimde yemeğe çağıranlar bile oldu. Israrları sonucu kabul ettiğim üzüm, peynir ve mandalinalarla şekerimin düşmesini önledim. 14.00’da çıktığım Dedepınar’dan 17.10’da Çamlıbel’e vardım.
     Çamlıbel İstasyonunda enerjik gençlerin güzel ilgisiyle 1 bardak çorba, erişte, peynir, soda, kola… -Zeus Baba ne verdiyse artık- yumularak bir güzel ziyafet çektim.


 65. km’deki Çamlıbel’den Kavurmacılar İstasyonu’na 7K mesafe olmasının verdiği itici güçle yola çıktım. Artık geriden gelenler bir bir beni geçmeye başlamıştı. Daha önceki yarışlardan edindiğim tecrübeye göre yarışın sıralaması 20. km’lerde belirmeye başlıyordu. İlk başlardaki Harun ile hızlı çıkışın kredisi artık bitmeye başlamıştı. Hava kararmaya yakın 73. km’deki bu istasyona geldim. Sadece sularımı doldurup yola devam ettim. Bu arada ormanın içerisindeki tek evin önündeki köpeklerin sesleri hiç tekin değildi. Normal şartlarda oradan geçmeyi aklımdan bile geçirmezken böyle durumlarda adrenalin midir, koşu motivasyonu mudur -her neyse- korku hissetmiyorsunuz. Artık son yükseltiden sonra 81. km’deki son istasyon olan Beyoba’ya gelecektim; oradan sonra da yarış öyle ya da böyle bitecekti.
       Beyoba İstasyonu’ndan bitiş noktasına 13 km vardı. Yarışı tamamlama süresinin bir hayli üzerinde olduğumu bildiğim için soda ve su ikmalimi yaparak 10 dk. sonra çıktım. Saat 19.35’ti; yani 12 saat 35 dakika olmuştu yarış başlayalı. Bu kısım parkurun en rahat kısmıydı. Koşudan önce birçok yarışmacı burada yarışın biteceğini öngörmüştür. Sürekli ama parkura yedirerek giden eğim, akabinde düz stabilize ve asfaltta biten bir final. Burada bana telefonla destek Harun'a, tecrübesi tartışılmaz takım kaptanımız Mehmet Ali Ok'a, Serdar Ülker ve desteğini hissettiğim Aydos537'den değerli arkadaşlarıma teşekkür ediyorum. Bu kısmı tamamen yürüyerek yarışı 15 saatte tamamladım.


     Yaş gurubunda kürsüye çok yaklaşan, bir dahaki yarışta podyumda göreceğimiz Harun Alışır, Alpaslan Bodur, Alp Aslan ve -parkuru tamamlasın tamamlamasın- tüm yarışan arkadaşlarımı tebrik ediyorum. 

        Mesafe ve coğrafi yapıyı göz önünde bulundurursak işaretlemeler, lojistik destek sağlanması, dinlenme istasyonlarının kurulumu, gönüllülerin canıgönülden ilgisi 2 yıllık bir organizyon için başarılıydı. Önümüzdeki yıllarda katılımcı sayısının artmasıyla daha iyi bir standart yakalanacağını düşünüyorum. Bir tebrik de İda'yı başarıyla gerçekleştiren organizasyona. 

        Daha nice yarışta görüşmek üzere sağlıcakla kalın sevgili koşu dostları. 








Yorumlar

  1. Yazı için kalemine yarış için ayağına sağlık.Sakatlık ile uğraşarak koşuyu bitirebilmek büyük bir mücadele.

    YanıtlaSil
  2. Tebrikler Hocam. Güzel rapor 👍

    YanıtlaSil
  3. Tebrik ederim, çok güzel bir rapor olmuş severek okudum.

    YanıtlaSil
  4. Tebrikler abi, ayaklarina ve ellerine saglik

    YanıtlaSil
  5. Tebrikler Abi. Maşallah sana ne çok tebrik yazdık bu sene. Bu bile başlı başına bir başarı

    YanıtlaSil

Yorum Gönder