2018 TAHTALI RUN TO SKY



“Toplumsal bir akışla sürüklenen yaşamımızda koşmak bir özgürlük adasıdır. Koşarken içimizdeki alçakgönüllü devi fark ederiz ve bu bizi mutlu eder. O bizim en güçlü, güvenilir, iyi, sağlam yönümüzdür.”
Prof. Dr. Taner Damcı / Koşuyorum Öyleyse Varım


     İznik 90K yarışından 4-5 gün sonra topuğumda bir ağrı başladı. İlk başta fazla önemsemedim; kas ağrısıdır, geçer, dedim. Ne olup bittiğini tam anlamadan bir de üstüne Bodrum’da 10 km yarışı koşunca sonunda zor yürür duruma gelip, doktorluk olmayı başardım. Doktorun teşhisi ödem veya stres kırığıydı. MR sonucunda -neyse ki en hafifinden- posterior tendonunda tenosinovit, Atfl’de ödemli ekspanse görünüm, yani mikropsuz iltihaplanma gözüktü. Bu durumda -haliyle- hiç koşu antrenmanı yapmadan, yüzerek ve bisiklet sürerek, 3 hafta sonraki Tahtalı’daki yarışa kadar olan süreyi geçirdim. Yarış organizasyonunu çok önceden yaptığım için planımı bozmadım. Koşamazsam dahi hiç olmazsa dinlenir, tatil yapar, arkadaşlarım ile beraber olurum, diye düşündüm.
Yarıştan önce hem iyileşmemi olumsuz etkilemesin hem de olası aksilik durumunda moralimi bozmasın diye “sound check” koşusu yapmadım. “Fiziksel” hazırlık yeterince olmayınca, “zihinsel” olarak da hazırlanamadım. “Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur.” sözünü Atatürk ultralardaki bu süreçler için mi söyledi acaba? Elim bir türlü yarış bilgisi toplamaya varmıyor, yarış ile ilgili hiçbir plan yapamıyordum. İşin ciddiyetine yarıştan 2 gün önce Aykut Çelikbaş’ın ilk defa 2015’te koşulan bu parkur ile ilgili raporunu okuyunca vardım. Aykut ayrıntılı, güzel anlatmış. Buradan okunabilir.


     Son dakikada baton başta olmak üzere eksik malzemelerimi tamamlayıp Çıralı beldesine, yani deniz seviyesinden başlayacak ve 2.365 m yükseklikteki Tahtalı Dağı zirvesinde sona erecek 28K Tahtalı Run To Sky yarışına geldim. Sahil Pansiyon Kamp alanında kampımı kurup yerleştim. Burası çok sakin, gürültü-patırtının olmadığı start, sahil, brifing ve makarna partisinin yapıldığı yere çok yakın ve de diğer konaklama alternatiflerine göre de oldukça hesaplı bir yer. Çadırı kurup yerleşmemle beraber muhteşem denizde, Olimpos tarafına doğru 45 dakika kadar yüzdüm. Ertesi gün yarış olmasaydı daha fazla yüzerdim. Heyecanımı ertesi günlere saklayıp istemeden, zor ayrıldım tam mevsiminde geldiğim bu mis gibi Akdeniz’den. Burası yüzmek, köy yollarında bisiklet sürmek ve ruhunuzu dinlendirmek için harika bir yer. Araba ile gelmeseniz bile otogar ve havalimanından birkaç indibindi ile kolaylıkla ulaşabiliyorsunuz. 



     Yol yorgunluğu ile beraber saat 9.30’da uyudum; erkenden yani 04.30’da kalktım. Kamp alanı sahibinin koşucular için 5’te hazırladığı çok güzel bir kahvaltıdan sonra  (bu tip yarışlarda tıka basa yerim, hiç affetmem) saat 5.30’da start alacak Aydos537’den arkadaşlarımız Tanzer Satır (60K), Emre Çakır ve Mehmet Ali Ok’u (100K) start alanından başarılar dileyerek alkışlarla uğurladık. Diğer takım arkadaşım Onur Azcan ile bizim start saat 7’de verilecekti. 


     Bizim start ile beraber yarışta yükseltinin başlayacağı yere kadar olan 4K’lık düzlüğü, yarışı forse edenlerden hatırladığım Fatih, Oğuzhan Emre, Bahadır ve Caner’in olduğu grubun hemen arkasında, 4.40 pace (dk/km) ile geçtim. Bu kısa parkurun sonunda, daha merdivenlere gelmeden bu temponun sert geldiğini anladım. Neyse ki doğa imdadıma yetişti ve kurtardı beni. Arkadan gelen arkadaşlara yol verip soluklanırken bir-iki  yanartaşı seyrettim o kısa anda.Burada yarışın zorunlu malzemelerinden cep telefonumu da çıkartıp bir güzel de özçekim yaptım. Hatta bir pozu da sevgili Alp Yörük’ten çekmesini rica ettim:) Yarış öncesindeki interval eksikliği böyle “ani vites geçişlerinde” hissediliyor. Yarışın henüz başı olduğu için “şanzımanı” zorlamanın âlemi yoktu . İlk merdivenleri çıktıktan sonra “tekerlekler kapandı” ve ağır ağır semaya yükseliş başladı. 



     Buradan, ilk ikmal noktası Ulupınar’a kadar yaklaşık 6 km vardı. Bu etabın yükseltisi ultra koşular için normal, bu yarışın geneli için ise düşük bir seyirdeydi. Patikalardan, çam ağaçları ve kuzeni sedir ağaçlarının arasından geçerek, suluklarım bitmiş bir şekilde son kilometreleri de geçerek istasyona vardım. Burada sevgili Bike enerjisiyle bizlere moral ve destek verdi, sağ olsun. Biraz atıştırarak 18. km’deki Beycik İstasyonu’na yol aldım. Ulupınar ve Beycik arası da yarışın aşağı yukarı ilk etabıyla benzer özellikler taşımaktaydı. Birinci zirve 271 m, ikinci zirve ise 971 m rakımında idi.

Batonla İmtihanım

     Ayağım hafif sızlasa da o ana kadarki performansımı etkilemedi. Yarışta bundan sonraki planımı Aykut’un cetveline göre yaptım. Bu hesaba göre 18. km’deki Beycik İstasyonu’na geliş süresi toplam bitirme süresinin yarısıydı. Beycik’e 3 saatte gelip kalan 9,5 km’yi de 3 saat civarı bir sürede bitirip, 6 saatin üzerine çıkmamayı düşünüyordum. Bu noktalarda yani Ulupınar ile Beycik arasına geldiğimde kafamdaki baton tartışmasına da son noktayı koydum. Şöyle ki hayatımda hiç baton kullanmamıştım. Yarış malzemelerimin arasına almakla beraber, hiç hazırlığım olmadan, yarışta kullanmak ne derece doğruydu. Belki belim, boynum, kolum ağrıyacak, beni rahatsız edecekti. Çok düşündüm, arkadaşlara danıştım, almayacaktım ama en son Onur’u dinleyip aldım. Yarışta çantamda taşıma ve açma-kapama sorunu olmasın diye Mehmet Ali’ye boy ayarını yaptırıp, starttan itibaren açık batonlarla koşmaya başladım. Zaten 4. Km den sonra yükselti başlayacağı için hemen kullanmaya başlar, ufak ufak alışırdım. Bazı arkadaşlar baton ile benim gibi başlamakla beraber bazıları da yarışta kendilerine göre bir nokta belirleyip oradan itibaren, çantalarından çıkartıp kullandılar. Örneğin Onur, Beycik’ten sonra kullanacağını söylemişti. Kullanım tekniğine gelirsek; kime sorduysam aldığım cevaplar genelde ritimli, çapraz uzuvları çalıştırarak (sağ ayak - sol el, sol ayak-sağ el) ve inişlerde 5 cm kadar uzatarak kullanmamız yönündeydi. Hemen herkes, koşu şekline göre, arazide deneyimleyerek kendi stilini oluşturmuştu. Bu bilgiler o an için işime gelse de birtakım soru işaretleri de bırakmadı değil. Nasıl ki yüzmede kullandığımız aparatların farklı stillere göre onlarca çalışma tekniği varsa batonun da olmalı; evet, bu kadar da “gelişigüzel” olmamalıydı. Buradaki deneyimimi de ekleyip koşudan sonra araştırma ödevimi yapacaktım. Yokuşa geldiğimde bildiklerimi, duyduklarımı uygulamaya başladım. İlk başta olmasa da sonradan ritmi oturtabileceğimi düşünmüştüm ama pek de tahmin ettiğim gibi olmadı ve zorlandım. Aklımızı, gözlerimizi el ve ayaktan çekip, sadece ritim ile yürümek/koşmak hayli zor. Yaklaşık 5 buçuk saat boyunca zaman zaman “tak-taka-tak tak-taka” gibi ritimlerle ya da melodilerle gitsem de tam istediğim uyumu sağlayamadığımı düşünüyorum. Tıpkı müzik aleti çalmak gibi uzun süreli, sabırlı çalışmalar istiyor. Peki, kullandım da ne oldu, bu mesafeyi kat etmemde ne kadar kolaylık sağladı, kaç km avantajı oldu, süreyi aşağıya çekti mi gibi soruların cevabını bulmak, ölçümünü yapmak hayli zor ama rahatlıkla ve çok net bir şekilde söyleyeceğim bir şey var. Ertesi gün yarış ile ilgili en ufak bir ağrı hissetmedim; sabah kalkınca 4 km yüzdüm; ertesi gün de 5 peys ile 8 km çok rahat koştum. Yani dizlerde baskı oluşmamasından mı diyeyim, artık bilmiyorum, oldukça enerjik bir toparlanma süreci geçirdim. Demek ki daha gidecek çok yolum varmış, diye de düşündüm. Bence baton bu parkurun olmazsa olmazı. Seneye arkadaşlarımdan katılacak olan olursa kullanması yönünde mutlaka ısrar edeceğim. Yine de kendilerinin bileceği iş tabii. Yarıştan sonra sevgili arkadaşım Muzo (Muzaffer Özmen) baton konusunu sormuştu bana, belki bir cevap olmuştur kendisine.


     Beycik İstasyonu’ndan Aydos537’nin denizci kaptanlarından Onur ile çıktık. Diğer denizci, akademisyen kaptanımız Tanzer Satır’la da az sonra, onun 60 km koşusunun dönüş yolunda karşılaşacaktık. Müthiş deneyimlerine bir yenisini daha ekleyen ve benim nazarımda yeri “A Gurubu”nda olan bizim takım kaptanımız Mehmet Ali Ok da muhtemelen zirveye ulaşmıştı. Artık parkurun karakteri iyice belirmişti. Yarışın 3. bölümü diyebileceğimiz, zirveye son 3 km kala, bitki örtüsünün tamamen kaybolduğu, en sert çıkışlı Çarşaklı (bayırdan akan ufak çakıl taşları) bölüme kadar olan kısmı baştan özetlersek:

* 28K gibi kısa mesafede bu kadar yükseklik kazanımının olması,

* Uzun yokuşları, tam zamanında, kısa düzlüklerle, ödüllendirerek, nefes aldırması,

* Deniz seviyesinden başlaması ve yükseldikçe manzaranın güzelleşmesi, 

 
* Yükseldikçe sıcaklığın her 200 metrede 1 derece azalması, buna bağlı olarak yağış rejiminin değişmesi,

* Geniş yapraklı, karışık yapraklı, iğne yapraklı ormanın, dağ çayırlarının ve bitki örtüsünün tamamen kaybolmasını gözlediğimiz harika bir coğrafya dersi sunması

* İleriki yıllar için ajandama yazdığım, Fethiye’den başlayıp, bir bölümü de Beycik Yukarı Kuzdere Yaylası’ndan geçen, dünyanın en iyi uzun yürüyüş rotalarından biri olarak gösterilen Likya yolunun üzerinde bulunma

     Bir de yazmadan geçemeyeceğim; Beycik istasyonundan 2,5 km sonra tek su pınarının bulunduğu Tekin’in güzel evinin/kulübesinin bahçesinde, içimize ferahlık veren buz gibi suyun aktığı Emzikli Çeşmesi’nin bulunması akılda kalan, yarışı farklı kılan özelliklerdi. 


     Çarşak bölüme geldiğimizde zirve tüm çıplaklığıyla gözümüzün önündeydi. Neredeyse bitti, dediğimiz bu bölüm sert parkuru göğüslememiz için güzel bir motivasyondu. Burada kelimenin tam anlamıyla canlandım ve kalan tüm enerjimi buraya verip bu son 3 km’yi 38 dk.da tamamladım. Yarışmayı da 5.58’de bitirdim ve amacıma ulaştım. Önümüzdeki yıl eğer bir uzun parkuru seçmezsem 5 saat hedefi ile geleceğim. 


     Yarışı hemen arkamdan bitiren Onur ile biraz dinlenip keyif yaptıktan sonra sevgili eşi Hande ile beraber teleferiğe bindik ve gelip geçtiğimiz yerlere bakarak aşağıya indik.



     Rossist Event&Sport Organization’ı,yarışa katılan bütün arkadaşlarımı, tüm gönüllü gençleri yürekten kutluyor, seneye - mutlaka ama mutlaka - görüşmek üzere diyorum :)

Yorumlar

  1. Bravo Alpay. Harika rapor. Sen de benim nazarımda "A" sınıfısın :)

    YanıtlaSil
  2. Paylaşımınız için çok teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. Alpay koşuların gibi kalemin de çok güzel.Ellerine sağlık.

    YanıtlaSil
  4. kalemine ve ayaklarına kuvvet abi

    YanıtlaSil

Yorum Gönder