Cilalı Taş Devrinden Antik Yunan'a kadar birçok dönemden geçerek gelen, sayısız mimari eseri barındıran Efes, 1994'te UNESCO tarafından Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edildi ve 2015'te ise Dünya Mirası olarak tescil edildi. Selçuk'ta, dünyanın bu önemli bölgesinde, sportif, aynı zamanda da kültürel yönleri bulunan düzenleme 3. yılında, 16 Mart 2019 günü 55K Efes Ultra Maraton adı altında gerçekleşti. Bu yarışta ayrıca,
*12K Artemis
*12K Artemis
*25K Meryem Ana koşuları da vardı.
Saat 07.30'da, 12 derecede, açık ve rüzgarsız bir havada başlayacak 55K yarışında, 1600 m toplam yükseliş ve 7 ihtiyaç istasyonu mevcut.
Parkur Bilgileri
İstasyon | Toplam Mesafe | Sonraki İst. Mesafe | Gıda | Zaman Sınırı |
---|---|---|---|---|
Start-Efes Antik Kenti | 0 km | 10.5 km | Sıvı | 07:00 |
CP1/Meryem Ana | 10.5 km | 8.5 km | Gıda+Sıvı | x |
CP2/Çamlık | 19 km | 5 km | Gıda+Sıvı | x |
CP3/Çamlık-Şirince | 24 km | 10 km | Su | x |
CP4/Şirince | 34 km | 8 km | Gıda+Sıvı | 15:00 |
CP5/Selçuk Kavşak | 42 km | 3 km | Sıvı | x |
CP6/Dutlu Yol | 45 km | 5 km | Gıda+Sıvı | x |
CP7/Ana Asfalt | 50 km | 5 km | Sıvı | x |
Finish-Richmond | 55 km | Finish | Gıda+Sıvı | 18:00 |
Yarıştan 3 saat önce kalkıp, dört beş gün öncesinden başlayıp yarış saatine dek uzanan beslenme düzenimi koruyarak, aynı otelde kaldığımız Tanzer Satır ile beraber kahvaltımı yaptım. Belli temel kurallar dışında biraz da kişisel olan beslenmede tek bir doğru, tek bir liste yok şüphesiz. Herkes, zaman içerisinde koşa koşa, yarışlara katıla katıla, hangi yarışta ya da koşuda nasıl beslenmesi gerektiğini buluyor. Evet, hazır öğrenmekten ziyade biraz da bulma işi beslenme. Örneklersek, yarış kahvaltımın vazgeçilmezi yumurta(2) pek çok kişi tarafından önerilmezken, bal ve peynirden rahatsızlanan arkadaşlar biliyorum.
Milattan sonra 135 yılında Tiberius Julius Celsus onuruna oğlu Gaius tarafından yaptırılan kütüphane.
|
Startın gerisine baktığımızda yarışa katılan 150 civarında koşucu vardı. İsim ve sima olarak yabancı olduğum birçok kişinin olmasını ilk ultra deneyimi olacaklara yordum. Keza kaldığım otelde ve sonrasında tanıştıklarım da bunu doğruladı. 42 km olan maraton mesafesinden fazla ve engebeli arazide yapılan ultra maraton yarışlara başlamak için hem parkur hem de mesafe olarak ideal bir yarış. 43 km de 55 km de 80, 100, 120 ve hatta 160 km'lik yarışlar da ultra maraton olarak geçiyor. Benim için ise haftada 90K antrenman yaparak hazırlandığım bu yarış, 1 ay sonra katılacağım İznik 160K Ultra Maratonu'nun bir nevi hazırlığıydı. Bir yarışa hazırlanırken iyi seçilmiş başka bir yarışta koşmak hem ara hedeflerle koşu güdümüzü artırıyor hem de -belki de kendi kendimize koş(a)mayacağımız- uzun mesafelerde antrenman yapmamızı sağlıyor.
Daha önce burada koşmadığım için yarıştan önce yükselti grafiklerini ve önceden burada koşmuş, bana yakın derecelerdeki arkadaşlarımın sürelerini inceleyerek koşu ve beslenme planımı hazırladım. Buna göre hedefim, 30. km'deki zirveye (Şirince), her saatte 10 km kat ederek, 3 saatte ulaşmaktı. Tabii bunun için düzlüklerde ve inişlerde biraz tempo yapmam gerekecekti. Buraya kadar olan kısım, yani 1600 m'lik toplam yükseklik kazanımının 1300 m'lik kısmı, yarışın en zor bölümüydü. Bundan sonrasının sürekli iniş ve düzlük olması sanırım yarışın zihinsel eşiğiydi herkes için.
Starttan önce, Efes'in hiç şüphesiz en tanınmış anıtı Celsus Kütüphanesi'nde, 55K yarışçıları için alınmış özel izinle, Özgür Tetik Hoca'nın eşliğinde, çok güzel bir ısınma yaptık ve yarış heyecanına girdik. Buradan, tanıtım için verilen sembolik startla tekrar başlangıç yerine geldik.
Sakatlığından dolayı koşamayan sevgili arkadaşımız Mustafa Çelik bizi hiç yalnız bırakmadı. |
Yarışın başlangıcından itibaren, tempolu koşan ön grubun hemen arkasından devam ettim. Sınırlarımın bilincinde olarak, bu gruptakileri benden uzaklaşıncaya dek takip edecektim. Bu bana o esnada, eğlenceli bir oyun olarak geldi. Görebildiğim kadarıyla yarışın 1.si İlyas Avcı, Cengiz Akyüz, Cemil Gökçe, Mehmet Zahir Kül ve birkaç kişinin daha olduğu bu grup, yaklaşık 4. km'lerde bir de baktım bana doğru geliyor. :) Ultraları koşan herkesin çok iyi bildiği, bir akşam öncesinde teknik toplantıda Mahmut Yavuz'un da dediği gibi, yolu şaşırma sorunu en çok, birden fazla kişiyle gittiğimiz anlarda oluyor. Herkes birbirine güveniyor, özellikle sağa - sola dönüşlerde kendini yola kaptırıyor. Bu sefer ben grubun önünde :) tekrar kaçırdığımız yere geldik ki arkadan gelenler çoktan tırmanışa geçmişti.
İşaretleri takip yarışın çok önemli bir parçası |
11. km'deki Meryem Ana İstasyonu'ndan, 1 dk. içerisinde, sadece boşalan tek suluğumu doldurarak geçtim. Her 10 km'de bir, 1 tane karbonhidrat jeli yemeyi planlıyordum lakin yaptığımız çok sıkı kahvaltıdan olacak ki midemde boşluk hissi yoktu ve enerjim yerindeydi. Ben de planımı 5 km kaydırarak 15, 25, 35, 45 ve 50. km'lerde jel yedim. Sularıma ise 2 tane İzotonik tablet attım yarış boyunca.
19. km'deki Çamlık İstasyonu'na dev papatya tarlaları arasından geçerek, harika manzaralar eşliğinde geldik. Katıldığım yarışlar içerisinde doğal güzellikleri en fazla barındıran yarış diyebilirim. Çiçek cümbüşü var, zeytinlik var, çam ağaçları var, patika var, dağ var, deniz var; var oğlu var... Bu keyifli parkuru hazırlamada, geçen yıllardaki asfalt bölümlerin olabildiğince azaltılmasında, tabii ki tüm ekiple beraber Mahmut Yavuz'un da çok değerli emekleri olduğunu arkadaşlardan öğrendim.
24. km deki Çamlık\Şirince İstasyonu'na kâh geçtiğim kâh geçildiğim arkadaşlarla kısa kısa sohbetler ile geldim. Bu yıl çok zorlu yarışlar koşacak olan Çekmeköy'ün gediklileri Tolga Güler, Spartathlon'da koşma hakkını yakalayan Hilmi Güven, İlker Laçalar, Cemil Gökçe, sonlarda Hüseyin Gümüş ve özellikle de 50+ yaş grubunda 2. olan, çok başarılı yol yarışçısı Mehmet Yener hatırladıklarım. Bazı bölümlerde arkadaşların temposuna tutunmak ya da öndeki birilerini işaret fişeği gibi takip etmek kısa hedefler için kolaylık sağlıyor. Bu istasyonda da hiçbir şey yemeden, sadece 50 ml'lik 2 suluğumu doldurarak yoluma devam ettim.
35. km deki meşhur Şirince Köyü bundan sonraki hedefimdi. Buraya kadar, kendimi zayıf olarak gördüğüm çıkışlarımın aslında hiç de fena olmadığını anladım. Çok küçük seri adımlarla da olsa koştum, pek az bölümü yürüdüm. Beni asıl şaşırtan inişlerde enerjimin tükenir gibi olmasıydı. Daha önceki yarışlarda sirayet eden ''dizlerim'' sinyal veriyordu. Tahminimce, iniş çalışması fazla yapmamamdan dolayı, uzun ve hızlı inişler beni etkiliyordu. İnişleri de uzun koşular gibi kademeli artırıp kuvvetlenmeliydim belli ki. Nitekim ertesi gün dokunduğumda da dizlerimde ağrı hissediyordum. Evet, her ağrının sakatlık belirtisi olmadığını, vücudun kuvvetlenirken reaksiyon verdiğini bilmekle beraber başka bir şeyin habecisi olup olmadığını da çözmeliydim. Ama şu da bir gerçek ki belli bir noktadan sonra, bu tipik olmayan durumları anlamak çok zor. En iyi kontrol yine arazide, uzun koşularda oluyor. Alerji testleri gibi bazı maddeleri alıp, reaksiyonları görmeye benziyor. Ya da son çare olarak çok sevdiğim fıkradaki gibi mi yapmalı? Adam, doktora: Doktor bey, elimi çaprazdan sırtıma getirdiğimde belim, ayağımı kafama değdirdiğimde omzum, kulağımı kafamın arkasından tuttuğumda ensem ağrıyor. Doktor: Yapma o zaman!
Şirince'ye en son 12 yıl önce geldiğimde gerçekten bir köy havası vardı. Şimdi ise o salaşlık gitmiş, yerini şaşaalı kafeler ve dükkanlar almış. İniş yolumuzdaki bu şirin köyün içerisinden geçerken bu değişimi de gözlemledim. Buradaki istasyonda bizi -Aydos537 ekip arkadaşlarımızdan Tanzer Satır ve Nurkan Kurt ile birlikte- takımımızdan olup artık İzmir'de yaşayan Mustafa Çelik karşıladı. Sağ ol Mustafa!. Sularımı çeşmelerden doldurmuş, kafelerde bizi alkışlayanlardan da bir parça ekmek istemiş olduğumdan sadece bir bardak kola içerek istasyondan ayrıldım.
44. km'deki Dutlu Yol İstasyonu'na gelirken sıcak kendini iyice hissettirmeye başladı. Çok erken saatte start yerinde olmamız nedeniyle hava biraz soğuktu. Bu duruma aldanıp kalın giyinen arkadaşlarımız, özellikle bu kısımda hayli etkilenmişlerdir. Aslında koşunun başladığı saatlerde 12 derece olan sıcaklık, çok rahat şort ve atletle koşacağımız değerler. Temel kuralımızı hatırlayalım; Yüzünce alışıyorsun, koşunca ısınırsın:) Soğuktan korunalım derken kalın katmanlı giysiler üzerine bir de rüzgârlık ya da yağmurluk giydiğimizde çok daha fazla terlememize, enerji kaybına, az da olsa bir yerde durduğumuzda, terin soğumayla beraber başta midemiz olmak üzere tüm vücudu daha çok üşüttüğünü unutmamak lazım. Tabii bunları derken mesafeye bakmaksızın her daim tiril tiril koşalım da demek istemiyorum.
50. km'deki asfalt yola geldiğimde, az önce değindiğim üzere, inişlerde quadriceps'leri zorlamamdan dolayı oluşan bitkinlikle, tahminimden çok daha yavaş koşuyordum. Buna mukabil, ağrı-sızı hiçbir rahatsızlığım yoktu. Buralarda, yarış akşamı hayli sohbet ettiğimiz, 3 yıldır bu yarışa katılan, Mehmet Zahir Kül'ü yürürken gördüm ve şaşırdım. Anlattığına göre mide ağrısı ve bulantıyla başlayan rahatsızlığına tansiyon düşüklüğü de eklenince birtakım seri sorunlar yaşamış ve yarışı bırakma kararı almıştı. Çok iyi hazırlandığı, rahatlıkla kürsü yapacağı yarışta hırsına yenik düşüp moralini bozmaması, yürüyerek de olsa hala yarışa tutunmaya çalışması, bizlere bir ihtiyacımızın olup olmadığımızı sorup, kalan kısımlar için moral vermesi benim için çok değerliydi. Zahir'in sportif başarılarının yanı sıra, ''koşmak, sadece koşmak değildir'' sözünü doğrulayan çok iyi güdülerinin olduğunu gördüm. Sporun özünü kavramış bu arkadaşımı yürekten kutluyorum. Burada, koşuya başladığımda ilk tanıştıklarımdan, iş yerimden çıkışta, Kapalıçarşı'dan geçerken bazen kahvesini içtiğim Cengiz Akyüz'den de bahsetmeden edemeyeceğim. Müthiş bir tutku ile ülkemizdeki (ultra ya da asfalt) hemen hemen her yarışta koşan Cengiz çok iyi bir sporcu olmakla beraber, çevresindeki birçok insanı koşulara kazandırıyor, koşu gruplarındaki arkadaşlarını da her daim isteklendiriyor. Ultra koşucuların sevileni Cengiz'i de buradan tebrik ediyor, yaş grubundaki 3.lüğünü kutluyorum. 4 yılımı geride bıraktığım koşu hayatımda, başta küçük grubumuz Aydos537'deki değerli arkadaşlarım olmak üzere hep güzel, nitelikli arkadaşlarla tanıştım. Evet, koşmak, sadece koşmak değil.
Asfalttan sahile indiğimizde bitiş noktasını görüyorduk. Yaklaşık 2 km'lik bu bölümde ince kumlu kumsaldan değil de çocukken oynadığımız gibi dalga çekilir çekilmez, dalgaya yakalanmadan koşmaya çalıştım ve bu bana çok iyi geldi. Son metrelerde de rahat sayılabilecek bir şekilde hemen hemen planladığım gibi yarışı tamamladım.
35. km deki meşhur Şirince Köyü bundan sonraki hedefimdi. Buraya kadar, kendimi zayıf olarak gördüğüm çıkışlarımın aslında hiç de fena olmadığını anladım. Çok küçük seri adımlarla da olsa koştum, pek az bölümü yürüdüm. Beni asıl şaşırtan inişlerde enerjimin tükenir gibi olmasıydı. Daha önceki yarışlarda sirayet eden ''dizlerim'' sinyal veriyordu. Tahminimce, iniş çalışması fazla yapmamamdan dolayı, uzun ve hızlı inişler beni etkiliyordu. İnişleri de uzun koşular gibi kademeli artırıp kuvvetlenmeliydim belli ki. Nitekim ertesi gün dokunduğumda da dizlerimde ağrı hissediyordum. Evet, her ağrının sakatlık belirtisi olmadığını, vücudun kuvvetlenirken reaksiyon verdiğini bilmekle beraber başka bir şeyin habecisi olup olmadığını da çözmeliydim. Ama şu da bir gerçek ki belli bir noktadan sonra, bu tipik olmayan durumları anlamak çok zor. En iyi kontrol yine arazide, uzun koşularda oluyor. Alerji testleri gibi bazı maddeleri alıp, reaksiyonları görmeye benziyor. Ya da son çare olarak çok sevdiğim fıkradaki gibi mi yapmalı? Adam, doktora: Doktor bey, elimi çaprazdan sırtıma getirdiğimde belim, ayağımı kafama değdirdiğimde omzum, kulağımı kafamın arkasından tuttuğumda ensem ağrıyor. Doktor: Yapma o zaman!
Şirince'ye en son 12 yıl önce geldiğimde gerçekten bir köy havası vardı. Şimdi ise o salaşlık gitmiş, yerini şaşaalı kafeler ve dükkanlar almış. İniş yolumuzdaki bu şirin köyün içerisinden geçerken bu değişimi de gözlemledim. Buradaki istasyonda bizi -Aydos537 ekip arkadaşlarımızdan Tanzer Satır ve Nurkan Kurt ile birlikte- takımımızdan olup artık İzmir'de yaşayan Mustafa Çelik karşıladı. Sağ ol Mustafa!. Sularımı çeşmelerden doldurmuş, kafelerde bizi alkışlayanlardan da bir parça ekmek istemiş olduğumdan sadece bir bardak kola içerek istasyondan ayrıldım.
44. km'deki Dutlu Yol İstasyonu'na gelirken sıcak kendini iyice hissettirmeye başladı. Çok erken saatte start yerinde olmamız nedeniyle hava biraz soğuktu. Bu duruma aldanıp kalın giyinen arkadaşlarımız, özellikle bu kısımda hayli etkilenmişlerdir. Aslında koşunun başladığı saatlerde 12 derece olan sıcaklık, çok rahat şort ve atletle koşacağımız değerler. Temel kuralımızı hatırlayalım; Yüzünce alışıyorsun, koşunca ısınırsın:) Soğuktan korunalım derken kalın katmanlı giysiler üzerine bir de rüzgârlık ya da yağmurluk giydiğimizde çok daha fazla terlememize, enerji kaybına, az da olsa bir yerde durduğumuzda, terin soğumayla beraber başta midemiz olmak üzere tüm vücudu daha çok üşüttüğünü unutmamak lazım. Tabii bunları derken mesafeye bakmaksızın her daim tiril tiril koşalım da demek istemiyorum.
50. km'deki asfalt yola geldiğimde, az önce değindiğim üzere, inişlerde quadriceps'leri zorlamamdan dolayı oluşan bitkinlikle, tahminimden çok daha yavaş koşuyordum. Buna mukabil, ağrı-sızı hiçbir rahatsızlığım yoktu. Buralarda, yarış akşamı hayli sohbet ettiğimiz, 3 yıldır bu yarışa katılan, Mehmet Zahir Kül'ü yürürken gördüm ve şaşırdım. Anlattığına göre mide ağrısı ve bulantıyla başlayan rahatsızlığına tansiyon düşüklüğü de eklenince birtakım seri sorunlar yaşamış ve yarışı bırakma kararı almıştı. Çok iyi hazırlandığı, rahatlıkla kürsü yapacağı yarışta hırsına yenik düşüp moralini bozmaması, yürüyerek de olsa hala yarışa tutunmaya çalışması, bizlere bir ihtiyacımızın olup olmadığımızı sorup, kalan kısımlar için moral vermesi benim için çok değerliydi. Zahir'in sportif başarılarının yanı sıra, ''koşmak, sadece koşmak değildir'' sözünü doğrulayan çok iyi güdülerinin olduğunu gördüm. Sporun özünü kavramış bu arkadaşımı yürekten kutluyorum. Burada, koşuya başladığımda ilk tanıştıklarımdan, iş yerimden çıkışta, Kapalıçarşı'dan geçerken bazen kahvesini içtiğim Cengiz Akyüz'den de bahsetmeden edemeyeceğim. Müthiş bir tutku ile ülkemizdeki (ultra ya da asfalt) hemen hemen her yarışta koşan Cengiz çok iyi bir sporcu olmakla beraber, çevresindeki birçok insanı koşulara kazandırıyor, koşu gruplarındaki arkadaşlarını da her daim isteklendiriyor. Ultra koşucuların sevileni Cengiz'i de buradan tebrik ediyor, yaş grubundaki 3.lüğünü kutluyorum. 4 yılımı geride bıraktığım koşu hayatımda, başta küçük grubumuz Aydos537'deki değerli arkadaşlarım olmak üzere hep güzel, nitelikli arkadaşlarla tanıştım. Evet, koşmak, sadece koşmak değil.
Asfalttan sahile indiğimizde bitiş noktasını görüyorduk. Yaklaşık 2 km'lik bu bölümde ince kumlu kumsaldan değil de çocukken oynadığımız gibi dalga çekilir çekilmez, dalgaya yakalanmadan koşmaya çalıştım ve bu bana çok iyi geldi. Son metrelerde de rahat sayılabilecek bir şekilde hemen hemen planladığım gibi yarışı tamamladım.
Düzenleme bence çok iyiydi. Sırayla gidersek teknik toplantının düzeni ve sunum, Selçuk'ta kalanlar için -yarış öncesi ve sonrası- düzenli olarak servislerin olması, tişörtlerin yanı sıra ilk defa burada hediye olarak verilen çok güzel bir plaj havlusu, makarna partisi, parkurun çekiciliği, işaretlemeler, istasyonların aralıkları ve ihtiyaçlarımız için yeterlilikleri, düzenleyicilerin ve gönüllülerin yaklaşımı, yarış sonrasında- her ne kadar katılamasam da- geceki after party ile toplamda tam puanı fazlasıyla hak etti. Limit Sensin ekibini kutluyorum.
Yurt dışında önemli, ülkemizde ise hemen her yarışa içimizden birilerinin katıldığı Aydos537 yi akademisyen gemi kaptanımız Tanzer Satır ve yarışların gediklisi sevgili abimiz Nurkan Kurt ile temsil ettik. Her iki arkadaşımız da yaş gruplarında gayet başarılı bir yarış çıkardı. Benim nasibime 5:42:36 da bitirerek genelde 18.lik, yaş grubunda da 7. lik düştü. Destekleri için tüm ekip arkadaşlarımı, tüm yarışmacıları kutluyorum, herkesin ayağına sağlık.
Nurkan Kurt-Tanzer Satır-Alpay Dede |
Bundan iyisi olabilir miydi? Tabii ki hayır :) Limitlerimde, planladığım gibi, çok iyi tempo yarışı oldu benim için. Önümüzdeki yıl hedeflerim dahilinde tekrar gelmek isterim.
Sporla ve sevgiyle...
Ayağına ve kalemine sağlık
YanıtlaSilTesekkurler mahmut bey, sizin de emeklerinize saglik
YanıtlaSilSevgili Alpay Dede, yine şahane koşup yine sahane kaleme almışsın. Tebrikler tkr.
YanıtlaSilÇok teşekkür ederim Bike, eksik olma
YanıtlaSilAyaklarına, emeklerine sağlık Alpay.
YanıtlaSilKoşamamanın burukluğunu sizleri görmekle giderdim.Benim için de keyifli bir hafta sonu oldu.
Seneye kalabalık gelelim mustafa, acısı çıkar :)
SilEllerine ve ayaklarına sağlık abicim..
YanıtlaSilkiminle gorustum:) tesekkurler sağolun
SilYine çok güzel bir heyecan, tat ve yarış. Hem ayaklarına hem de sözcüklerine sağlık abi. İznik'e bomba gibi geliyorsun!
YanıtlaSilsağol erdicim,eksik olma. sen de cok cok ıyısın
SilBravo Alpay hocam. Yarışı koşmuş kadar oldum. Seneye bereber gideriz belki :)
YanıtlaSilAntalya'yı es geçip gidelim kaptan, aynen.
SilÇok değerli bir yazı olmuş. Bir solukta okuttu kendini.
YanıtlaSilÇok teşekkürler erhancim
SilTebrikler Alpay Abi. Hem koşu hem de harika yarış raporu için.
YanıtlaSilTeşekkürler mehmetcim
Sil
YanıtlaSilNe güzel yazmışsın. Sosyal medyada daha çok nerde koştuğunu, kaç km koştuğunu Paylaşırdın, sonucu görürdüm.
"Nasıl hazırlanıyor, zorlayıcı koşularda bedeni ile nasil başa çıkıyor?" Vs. diye düşünürdüm. Yazında hepsi var 😁
Birlikte çalıştığım rehber öğretmen arkadaşım da maraton koşuyor. Süreçleriniz koşma ile ilgili algımı değiştirdi. Maraton koşmak aslında insanın varoluşu ile ilgili.
Çok değerli buluyorum.
Pek sosyal medya sayılmaz aslında paylasimlarim. "Strava" diye, sadece sportif aktivitelerin paylaşıldığı seçili arkadaşların olduğu küçük bir mecra diyebiliriz. Var mı niyetin koşuya Dilara:) "varoluş" diyince aklıma geldi. altta kaydirirsan hakkında bir şeyler de yazdığım, sadece koşanlar için değil, senin gibi yoga uzmanları ve kukla yapicisi, masalcilarin da :) ilgi duyacaklari; beslenme başta olmak üzere, sporun bir çok parametresini görebileceğimiz ,Zonguldaklı ,TR' nin 1 numaralı endokrinoloji uzmanı, ilk ultra maratoncusu.. Taner Damci abimizin "koşuyorum öyleyse varım" kitabını şiddetle öneririm. Teşekkürler Dilara, eksik olma. Gorustugumuzde uzun uzun konuşuruz :)
SilTebrikler Alpay Abi, raporlarını zevkle okuyorum, eline kalemine sağlık
YanıtlaSilYazmak da koşma sürecinin, keyfinin bir parçası benim için Tevfik. mutlu oldum, ne güzel:) eksik olma, teşekkürler
SilAlpay, ayaklarına ve emeklerine sağlık. Her zamanki gibi harika bir yazı.
YanıtlaSilTeşekkürler
Sil