Geçen yıl, Ürgüp'te biten Cappadocia Medium Trail (63K) yarışına katılmış ve yarışı 8 saat 15 dk.da bitirmiştim. Bu yıl katılacağım 120K Cappadocia Ultra Trail'deki (CUT) hedefim geçen yıl koştuğum bu bölümü 8 saat, bundan sonraki 57 km'lik bölümü de 10 saat civarı bitirip, toplamda 18 saatin altında yarışı tamamlamaktı. Geçen yıl koştuğum bölümü yazmıştım. 63. km'ye kadar yine aynı parkurdan geçtik. Yarış planım da aşağı yukarı aynı olunca doğasını, yükseltisini, yarışın ortamını burada tekrar etmeyeceğim. Buradan okuyup devam ederseniz bu yarışı daha iyi anlayabilirsiniz. Orada koşarken anlatmıştım, burada da kısaca değinecek olursam Kapadokya, özellikle peri bacaları, benzersiz tarihi ve kültürel mirası ile ön plana çıkan, eşsiz doğa harikalarının olduğu bir bölge. Kapadokya, 60 milyon yıl önce Erciyes, Hasandağı ve Göllüdağ’ın püskürttüğü lav ve küllerin oluşturduğu yumuşak tabakaların milyonlarca yıl boyunca yağmur ve rüzgar tarafından aşındırılmasıyla ortaya çıkmıştır. Bölge, doğa ve tarihin bütünleştiği bir yer. Coğrafi olaylar peri bacalarını oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da bu peri bacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır. Daha saymakla bitmeyecek özellikler barındıran dünyanın bu çok özel bölgesinde böyle bir yarışın yapılıyor olması başlı başına kayda değer bir olay. Cappadocia Ultra Trail, ülkemizin artık hemen hemen her bölgesinde, her ay 1-2 tane olan ultra yarışlar içerisinde ambiyansı en yüksek olanı. En önemlisi de dünyanın önemli yarışlarından biri olması. Bunu tabii ki katılan yabancı sporcu sayısından anlıyoruz. CUT (120K) için kayıt olan 330 kişinin yaklaşık 210 kadarı yabancı sporcudan oluşmuş. Evet, yarış sayısı artsa da ülkemizde hala sıra dışı görülen bu organizasyonun, Cappadocia Short Trail (38K) ve Cappadocia Medium Trail (63K) ile beraber 2000 kişiye ulaşması ülkemizde bu spor adına çok güzel bir gelişme.
Aydos 537 grubumuzdan birçok arkadaşımız daha önceki yıllarda olduğu gibi bu yarışta da vardı ve aynı otelde aylar öncesinden yerlerimizi ayırtmıştık. 19 Ekim 2018 cuma günü, yani yarıştan 1 gün önce otele yerleşip organizasyon bölgesine geldiğimizde Ürgüp'ün sokaklarını bayram yerine çevirmiş rengarenk kıyafetli sporcular, stantlardaki renklilik, söyleşiler, sporculara verilen parti havasındaki yemek, yemekte Türkiye'nin dört bir tarafından gelen arkadaşlarla sohbet, organizasyonun çeşitli etkinlik ve farklı ikramları da yarışa dair çok güzel anlar oluşturdu. Bu arada bana da Salomon dan çok güzel bir ayakkabı çıktı kurada...Vakit çabucak geçti, akşamın sonunda yarış malzemelerimizi teslim aldık ve akabinde brifingi dinledikten sonra erken vakitte otele gelip odalarımıza çekildik. Bunun birinci sebebi çok erken saatte kalkacak olmamız, ikinci sebebi ise 17-18 saatten fazla koşacak olmamızdı. Ne kadar hazırlıklı olsak da hava ve yol durumuna göre yarış malzemelerimizi son kez gözden geçirmemiz de gerekiyordu. Nitekim tahminler havayı yağışlı gösteriyor ve gece sıcaklığı ise 4-5 dereceye düşüyordu.
Güzel ve yeterli bir uykunun ardından 3 dilim ekmek, peynir, bal ve yumurtadan oluşan kahvaltımı yaptım ve saat 07:00'da başlayacak olan yarış için ekip olarak start yerine geldik.
Metin abi ve Tanzer hocamız hariç Aydos537 |
63K ve 119K koşacak olanlar için start saati 7.00, 38K koşacaklar için ise 9.00'dı. 14 derecelerde tam "koşmalık" bir hava vardı. Hemen söyleyeyim, bu sayede 63. km'deki kıyafet değişim alanına kadar şort ve atletin konforunu yaşadım. Sırt çantamda zorunlu malzemeler (yağmurluk, fener, jel, bere, acil durum battaniyesi vb.) hariç fazla bir şey yoktu. Startla birlikte Öğretmenevi ve Turasan şarap fabrikasının olduğu yokuştan devam ederek hafif inişli çıkışlı yol boyunca ilerledim ve geçen yıl 1 saat 5 dk.da geldiğim ilk ikmal noktasından (10.7 km), bu yıl sadece sularımı dolduracak kadar zaman harcayıp 1 saat 2 dk. da ayrıldım. 28. km'deki Uçhisar İstasyonu'na gelirken 20. km'de 2 saat 10 dk. civarında olduğumu gördüm. Bu bölümler etabın en kolay kısımlarıydı, o yüzden buraları çok rahat koştum. Bir ultra maratondaki en güzel duygulardan biri bir sonraki istasyona ulaşmak olsa da yine fazla oyalanmadan kraker ve kaşar peynirini soda ile atıştırıp 3 dk.da ayrıldım ve tekrardan yola revan oldum. Bir sonraki durak, 8K sonraki Göreme'ydi. 120K'lık parkur içinde genel olarak en keyifli bölüm tartışmasız ilk 60 km'lik bölüm. Bu 60 km'lik bölümün içinde de en sevdiğim etap burası yani Uçhisar-Göreme arası. Özellikle seyir tepesi gibi sırtlardan geçerken Göreme muhteşem gözüküyordu. Ayrıntılara fazla girmeyeyim, yazı uzar gider ve dağılır. Ama şunu diyebilirim, hayatınızda hiç koşmadıysanız dahi, önümüzdeki bir yıl içinde çok rahat hazırlanıp, 38 km'lik etabı, hatta 63 km'yi rahatlıkla bitirebilirsiniz. Sizler gelin, görün bu kültür ve doğa şölenini, inanın çok keyif alacaksınız. Aşağılarda bir yerlerde istasyonun olduğunu bildiğim için saatime bakmadan son km'lerimi tamamlayıp istasyona geldim. Burada biraz daha fazla atıştırıp, sularımı doldurdum ve yola çıktım. Hedeflediğim gibi 8 saat civarında 63K'daki Ürgüp'e geleceğimi aşağı yukarı garantilemiş olmanın rahatlığıyla 48. km'deki Çavuşin istasyonuna yine rahat diyebileceğim tempoda geldim. Burası sanırım masaları boşaltılmış bir restaurant salonuydu. Kazandan, önce 1 kepçe, sonra 1 kepçe daha, mis gibi, ezogeline benzeyen bir çorba içtim. Burada daha çok zaman geçirmeyi düşünürken Harun (Alışır), arkasından Turgut (Baş), Mehmet Bürge (Bilgin), Metin Abi (Özvarna) geldi. Ne güzel! Aydos 537'den dostlarla toplanıp, ufak ufak aramızda gidişatı değerlendirdik. Herkes iyiydi ve kimsede pek bir sorun yoktu. Harun ve ben bu istasyondan beraber çıktık, bir iki dakika sonra da diğer arkadaşlar ayrıldılar. Diğer arkadaşlarımız Alpaslan (Bodur) ve Alp (Aslan) ise biz çıktıktan hemen sonra istasyona gelecekti. Akdağ'ın zirvesine tırmanacağımız bu 8K'lık bölüm yarışın en dik ve zor etabıydı. Bu arada güneş iyice yüzünü göstermiş, sıcak iyice artmıştı. Hava tamamen açıktı. Bir sonraki istasyonlara artık sularım tamamen boşalmış olarak giriyordum. Burayı Harun'un çok güzel temposuyla, hedeflerimiz doğrultusunda geçtik. Zirveden aşağılara baktığımda, geçen yıl gözümde çok büyüyen hatta demoralize olduğum bu yerin bir çırpıda bittiğini düşündüm. Elbette geçen yıldan bu yana kendimi geliştirmiştim ama buranın hanesine ben daha çok "deneyimli olmayı" yazdım. Deneyim demişken şunları söylemek istiyorum:
Genelde fazla yükseltileri olmayan maraton koşarken bile bilmediğimiz bir parkuru anlamaya çalışır, arkadaşlarımızın tecrübelerinden yararlanırız. İkinci maratonum olan Antalya maratonunun 27. km'sindeki (Karpuzkaldıran) hafif yokuşu önemsememiş ve orada tam anlamıyla "çarpılıp" istediğim sonucu alamamıştım. Ultra trail, yani maraton mesafesi olan 42 km'den uzun ve arazide yapılan koşularda bu bilgilere ilave topoğrafik haritalardan, yükselti grafiklerinden parkuru öğrenmeye çalışırız. Bilmediğimiz, ilk defa koşacağımız bir parkurda bu analizleri yapmak yarış için çok önemli bilgiler elbette. Yalnız bunları yaparken nabzımızın, glikojen depolarımızın, oksijen taşıma kapasitemizin ne olacağını bilemeyiz. O yüzdendir ki kağıt üzerinde ne kadar çalışsak da bilmediğimiz bir parkurda ilk defa koşarken temkinli bir seyir izleriz. Daha sonraki koşularda sürelerin aşağıya çekilmesinde, evet, çalışmak kadar yaşayarak, görerek, hissederek edindiğimiz deneyimlerin de büyük etkisi var. Ben de hedef süremi belirlerken tüm bu bilgilerimi harmanlayıp deneyimim doğrultusunda plan yaptım.
Akdağ'dan sonra yarışın ilk bölümü diyebileceğimiz 63K'daki Ürgüp'e yani kıyafet değişim alanına geldik. Starttan önce organizasyon tarafından bize verilen büyük bir poşete ayakkabı dahil yedek kıyafetlerimizi koyup görevlilere teslim etmiştik. Biz yarışta iken çantalar bu istasyona taşınıyor. Üzerimi değiştirdikten sonra havanın soğuyacak olması ve yağmur ihtimaline göre uzun kollu giysiler, eldiven ve bere başta olmak üzere ihtiyaçlarımı sırt çantama koydum. Bu istasyonda hem bu hazırlıkları yaptım hem biraz dinlendim hem de çorba, bulgur pilavı ve etli patatesten oluşan bir yemek ziyafeti ile bir güzel zilliği kırdım. Burada toplamda 45 dk. kadar kalıp Mehmet, Metin Abi ve Turgut'la beraber 13.5 km sonraki Damsa'ya doğru yola çıktık. Tam bu noktada Harun'dan bahsetmek istiyorum. Beraber Akdağ'ın zirvesini çıkarken bana 'ulen yarışı Ürgüp'te bırakıp otele gitmek var' gibi şeyler dedi.Haliyle bunu espri olarak düşünüp, ciddiye almadım. Ürgüp'e değişim alanına geldiğimizde kararını çoktan vererek ve bize net bir şekilde yarışı bırakacağını söyledi. Hiçbir sakatlığı yokken ve de yarış öncesi hazırlığı da tam denebilecekken bu kararı bizi şaşırttı. Daha önce bu parkuru 2 kez koşan Harun, zihinsel olarak motivasyonunun çok düşük olduğunu, yarış heyecanını kaybettiğini, yolun gözünde hiç olmadığı kadar büyüdüğünü ve keyif almayacağını söyledi. Bana bir yarış neden bırakılır, 3 maddede yaz, deseler inanın Harun'un bu gerekçelerini yazmazdım. Evet, herkesin farklı deneyimleri, kendine has izlenimleri, beklentileri, düşünceleri var. Belki de 3 aylık yavrusunu özledi, kim bilir? Bakalım, bizler neler yaşayıp göreceğiz bu süreçte. :)
Daha önceki raporlarda da söylediğim üzere özel bir planınız yoksa arkadaşınızla başlayıp bitirmeniz, hatta uzun süre koşmanız çok zor. Yarışın mesafesi ve birçok parametre düşünüldüğünde herkesin birbirinden farklı seyir göstermesi çok normal. İstasyondan çıktığımızda, bu dediklerimin bilincinde olarak, herkes için her şey seyrinde giderse gidebileceğimiz yere kadar beraber gidecektik. Yaklaşık 5K kadar yol aldıktan sonra çisenti şeklindeki yağmur iyice sağanağa çevirdi. Hiçbirimiz Ürgüp'ten çıkarken yağmurluk giymemiştik. Yağmurluklarımızı koşuyu bırakmadan, yardımlaşarak giydik. Yağan yağmurla beraber zemin iyice çamur oldu ve ağırlaştı. Bu bölümlerde bırakın koşmayı, yürümek bile hayli zorlaşmıştı. Ağırlık çalışırken ayak bileklerimize taktığımız kum torbaları gibi ayakkabımıza yapışan çamurları taşıyarak yürüyorduk.
Metin (Özvarna) abiden... |
Geçen yıl bu bölümü koşan Turgut'a bu durumu sorduğumuzda hiç iç açıcı cevap vermiyor, aşağı yukarı parkurun sonuna kadar yolun böyle olduğunu söylüyordu. Durum gerçekten öyleyse bitirme olasılığımız pek yoktu. Neler olabileceğini konuşarak, ağır ağır yürüyerek de olsa 1 saatten fazla sürede 5 km yol alıp Damsa'daki istasyona geldik. Damsa İstasyonu'na Metin abi, Turgut ve ben beraber girdik, Mehmet Bürge hemen arkamızdan gelecekti. Bu istasyonda kısa kollularımızı çıkartıp uzun kollularımızı giyerken bizden sonra gelen birkaç yabancının çamur durumundan koşuyu bıraktığını gördük Bu arada hava hayli soğumuştu, durmaktan dolayı titremeye başladığımız anda yola çıktık. Yine çamurda ağır ağır ilerleyip yaklaşık 1 km gittikten sonra karşımızdan Mehmet'in geldiğini gördük. Bizim hemen arkamızdan gelirken yolun solunda, biraz iç kısımdaki istasyonu kaçırmış, 2-3 km ilerlemiş, farkına varıp istasyonu bulmak için geri dönüyordu. Zira istasyona uğramamak yarış dışı kalma sebebiydi. Mehmet değişim istasyonuna vardığında üşümüş, yola çıkma cesaretini kendinde bulamamış ve nihayetinde yarışı bırakmış. Bu, büyük olasılıkla doğru bir karardı. Çünkü diğer istasyona gidene kadar yarı yolda hipotermiye yakalansa ciddi sorunlar yaşayabilirdi. Mehmet iyi bir triatlet, aynı zamanda çok kuvvetli bir koşucu. Bu yaşadıklarından hepimiz gibi dersler çıkartıp nice başarılı, sağlıklı ultralar koşacağından eminiz.
Damsa'dan çıkıp 4-5 km kadar gittiğimizde ağır zeminin giderek kaybolduğunu, daha doğrusu yağmurun o bölümlere o şiddette yağmadığını anladık. Bu bizim için iyi haber olmakla beraber koşamamaktan dolayı kaslarımız soğuduğundan koşuya adapte olmakta zorlanarak, koşacağımız yerlerde de bazen yürüyerek 88. km'deki Taşkınpaşa İstasyonu'na geldik. Bu istasyonda burkulma ağrılarına benzer, doku zedelenmesi olduğunu tahmin ettiğim ayağım ve sağ dizim için sağlık ekiplerinden yardım aldım. Daha sonra köy kahvehanesi mi okul mu şimdi tam çıkaramayacağım küçük bir binada kaşar peynirli bir çorba içtim ve tekrar Metin Abi, ben ve Turgut yola çıktık. Yolda ayağım beni engellese de arkadaşlarıma ayak uydurabiliyordum. Bir de sağ olsunlar, Metin Abi ve Turgut beni bırakmak istemediler. Bu bölümlerde ne bizi geçen oluyor ne de önümüzde kimseyi görebiliyorduk. Demek ki planladığımız yarış tempomuzun gerisinde değildik. Biraz gayret göstererek, arkadaşlarıma ayak uydurmaya çalışarak 101. km'deki Karlık İstasyonu'na geldik. Bu istasyonda yarışı bırakan 2 arkadaşımız (Mehmet ve Harun) dahil Aydos 537'nin yarışlara katılan tüm ekibi bize desteğe gelmiş. İstasyon görevlileri gibi arkadaşlarımızdan ilgi görmek, yardım almak güzeldi. Bize çok moral verdiler. Burada aynı zamanda ultra koşu dünyasında bilgisi, kişiliği, entelektüel yönü ve tabii ki yüksek başarılarıyla şimdiden efsane olmuş Aykut (Çelikbaş) da vardı. Gönüllüler gibi heyecanla, disiplin içerisinde görevini yapıyordu. Nitekim yarış süresi dolduğunda da istasyonu terk etmemiş, yarı yolda hipotermi olan yabancı sporcuyu bulup istasyona getirmiş, belki de hayatını kurtarmıştı. Aykut'u tüm arkadaşlarım adına tekrar selamlıyorum.
Böyle arkadaşların varsa Fizan'a gidilir |
Geriye artık 19 km kalmıştı. Eğer ayağım müsaade etmez de koşamazsam yürüyerek de olsa en kötü hesabıma göre yarışma için verilen sürenin çok altında bitirebilecektim. Bu yarışmadan alacağım ITRA (uluslararası puanlama sistemi) puanı, başka yarış puanlarımızın toplamıyla beraber, başta UTMB (Ultra Trail Mont Blanc) olmak üzere yurt dışı yarışlarına katılmak için kura hakkı getirecekti. Karlık'tan çıktıktan 3-5 km sonra çok iyi durumdaki Turgut'a artık engel olmaya başladığımı fark ettim. Önce Turgut'u daha sonra da Metin Abi'yi benden ayrılıp kendileri gitmeleri konusunda ikna ettim. Son istasyon Taşocağı'na, özellikle inişlerde quatricepsleri zorlayarak (inişleri yürüyerek) ulaştım. Buraya da sevgili arkadaşlarım gelmişlerdi. Şakalaştık, gülüştük. Durumumdan bahsettiğim sırada sağlık görevlisi duydu ve kontrol etmek istediğini söyledi. Bir iyileşme, bir düzelme olacağından umudum olmamakla beraber kabul ettim. Önce ödemin olduğu yeri manipüle etti, sonra da soğutucu ve ağrı kesici spreyler uyguladı. Aynı işlemi dizime de yaptıktan sonra arkadaşlarıma finalde biramı hazır etmelerini söyleyip, finişe kadar kalan 9 km'lik yola çıktım.Yol aşağıya inişle başlıyordu. Ufak ufak adımlar atarak ağrı sızının kalmadığını, güç olarak da iyi olduğumu hissettim. Hatta beni arkamdan araçlarıyla takip eden arkadaşlar 'N'oldu lan buna? Canlandı. Sekerek girdi istasyona, koşarak çıktı!' demişler. Gerçekten de öyle, Türk filmi repliklerinin o kült sahnesini yaşıyordum. Koşuyorum! Koşuyorum!.. İstasyondaki müdahaleyle adeta canlandım ve kendimi inanamayacağım kadar enerjik hissediyordum. Son km'lerin de verdiği gücü de arkamda hissederek sürekli koşarak şehre indim. Nihayetinde 9 km'yi 1 saat 10 dk. civarında, yarışı da 19 saat 15 dk.da bitirdim. Başında söylediğim gibi bu yarış için 18 saat altı koşmak hedefim gerçekçiymiş. Deneyimden bahsetmiştim, her şeyin yolunda gittiği bir yarışta 18 saat altı hedefime çok rahat geleceğimi düşünüyorum. Yarışta beraber koştuğumuz Turgut Baş, Metin Özvarna, Alpaslan Bodur ile aşağı yukarı 5'er 10'ar dk. denebilecek aralarla yarışı tamamladık. En kıdemlimiz Alp Aslan Lavaredo'da tanıştığı yabancı arkadaşlarıyla gelmeyi tercih ettiği için biraz aheste kalıp bizden biraz sonra finiş çizgisine geldi. Kapadokya Ultra Trail yarışlarında 63K koştum, şimdi de 120K. Seneye ya tekrar 120K ya da koşmadığım 38K lık etabı koşmak için gelirim ama mutlaka gelirim. Siz de gelin. :)
Aydos 537'den sevgili arkadaşlarım Tanzer Satır, Harun Alışır, Mehmet Bürge Bilgin, Onur Azcan, Erdi Şen, Görkem Palas, Beycan Vatansever'e çok çok teşekkür ediyorum. Bana inanılmaz moral verdiler Aynı zamanda herkes çok güzel yarış çıkardı, tüm arkadaşlarımı ve koşan herkesi tebrik ediyorum. Başta sevgili kaptanımız Mehmet Ali Ok olmak üzere gelemeyip mesajlarıyla destek veren Aydos537 den diğer arkadaşlarımıza da çok teşekkür ediyorum, iyi ki varlar!
Yine olsa, yine koşarım :) |
Evet, yazımı ultra koşular için söylenen eski bir tekerlemeyle bitireyim. Az gittik, uz gittik. Dere tepe düz gittik. Döndük baktık arkaya, bir arpa boyu yol gitmişiz...
Oncelikle yarista kosu basarina tebrikler, ayaklarina saglik, ultra kosular uzun yolculuklar, yaris sirasinda neler basa geliyor cok guzel anlatmissin, yazinda bi o kadae guzel olmus, tebrikler
YanıtlaSilEvet, o muhtemeller bizi motive ediyor belki de :) teşekkür ederim Alpaslan. çok güzel bir yarış çıkardın. Seni de kutluyorum var ol!
SilAbi tebrikler müthiş bi 2018 oluyor senin için hem full ironman hem bu yarış muhteşemsin Allah nazardan saklasın
YanıtlaSilHüseyin kaptan çok teşekkür ederim, sizlerde RED olarak renk katıyorsunuz koşu dünyamıza.Hep beraber sağlıkla... 🙏
SilGüzel koşu, güzel rapor, tekrar tebrikler Alpay
YanıtlaSilTeşekkür ederim Necdet abi, senin de ayağına sağlık, tebrikler
SilTebrikler Alpay, bu sene bizi neler bekliyor bakalım :)
YanıtlaSil