KOŞUYORUM ÖYLEYSE VARIM


     Henüz koşuya başlamadan "Koşmak mı yürümek mi?" sorusu benim için evrenin en büyük meselesi oluverdi. Koşu, sosyal olarak çevremde yaygınlaşmasına rağmen kafamda hâlâ sıra dışı bir spordu. Koşulara başladıktan sonra zaman zaman sol tarafımda beliren bir ağrıyı, kalp atakları olarak yorumladığımda bana "ulen kalp ağrır mı, bir şey olsa küt diye gidersin" diyip bizi güldüren öğretmen arkadaşımın harika öngörüsünden bile uzak, tuhaf internet bilgileriyle karşılaştım. Ünlü birisinin sabah sporunda vefatının ardından "Kalp uyanmadan spor yapmayın" gibi garip ama gerçek uzman (!) sözleri... Kafamdaki sorular... Sporun; sağlık, beslenme vb. yararlı yanlarına -bu bilgi kirliliğinden- maalesef doğru olarak ulaşamıyordum. Kaldı ki ilkokulda hentbol, ortaokulda basketbol, lisede amatör takıma kadar da futbol (Kilimli Spor) oynamış birisi olarak koşuya ve spor kültürüne çok da uzak birisi değildim. Aradan -hiç de sağlıklı olmayan- uzun yıllar geçmiş, bu konuda güvenimi kaybetmiştim ve 42 yaşıma gelmiştim.

     Koşuya başladıktan 3 yıl sonra, birçok yarı maraton, maraton ve ultra maraton koşarak toplamda 7 bin km'yi devirmiş bir sporcu olarak geçen yaz Zonguldak'a, ailemin yanına, tatile geldim. Arkadaşlarla koşu üzerine konuşuyorduk. Laf lafı açtı ve çocukluk arkadaşım Ali (Demirtaş) bana telefonda -ilk kitabı yaşam biçimini değiştirme üzerine olan "Bir Yol Var" ı okuduğum- hemşehrimiz Prof.Dr Taner Damcı'yı verdi. Kendimi tanıtıp biraz sohbet ettikten sonra, bahsettiğim kaynakların yetersizliğini söylediğimde, bana "yeni kitabımda bunlar olacak" demişti. Merakla kitabı beklerken bundan 1 hafta önce Cağaloğlu'nda bir yayınevinde kitapla karşılaştım. En başta söyleyeyim; kitabın bölümlerine baktığımda beklentimin çok ötesinde olduğunu gördüm ve heyecanla kitabı okumaya başladım.

     İlgi alanımıza giren konuları kişilerden dinlemek, okumak ve izlemek keyiflidir. "Aptal olmak öyle kolay bir şey değildir, ama en azından ben can sıkıcı bir hayat sürmüyorum." diyen Forrest Gump ve hikâyesi, asıl mesleği yazarlık olan ve kitabı binlerce satan Murakami'nin anıları, Christopher McDougall'ın "Born To Run -Koşmak İçin"i, Ultra koşulara yeni başladığımda Aykut Çelikbaş'ın Ultra Kitap'ı gibi kitaplar ve yarış raporları bana farklı lezzetler vermiş, bilgiler sunmuştu.

     Elimdeki "Koşuyorum Öyleyse Varım" kitabının yazarı Prof. Dr. Taner Damcı, Türkiye'nin ilk çöl maratoncusu… Dünyanın değişik bölgelerinde ve özellikle çöllerde ultra maraton yarışlarına katılıyor. Sahra, Atacama, Gobi çölleri ile Antartika'da koşan yazar, aynı zamanda Likya Yolu Ultra Maratonu ve Runfire Cappadocia'nın kurucu yarış direktörü. Damcı, meslekî anlamda ise endokrinoloji, metabolizma ve diyabet uzmanı ve aynı zamanda başta Türk Obezite Vakfı başkanı olmak üzere diyabet ve şişmanlıkla ilgili çok sayıda yerli uluslararası kuruluşun üyesidir. Bu özgeçmişe sahip bir koşucunun ve bilim insanının söyleyecekleri mutlaka bizi ilgilendirir ve elbette onun söylediklerine daha bir kulak kesiliriz. Yazar kitabında bize duymak istediklerimizi ya da kendi bilimsel öngörülerini sunmuyor. Bilimsel çalışmalardan süzülüp gelmiş sonuçları, kendi deyimiyle "koşucu olalım ya da olmayalım, bizlerin genel sağlığı ve beslenmesiyle ilgili çıkarımlar yapabilmesi" için sunuyor.

     Kitap güzel bir giriş yazısından sonra, daha çok hekim perspektifiyle, koşmayanlara ve koşuculara mektuplarla başlıyor. Çok iyi düşünülmüş Neden? ve Nasıl Koşuyoruz? altında iki başlık olan bölümlerden oluşan kitapta
Neden? e baktığımızda;

* İçimizdeki koşma dürtüsü
* Biyolojik insanı uyandırmak ve kendimizle barışmak
* Benim koşuculuğumun kökenleri:Çocukluk
* Neden koşuyorum
* Özgürlük duygusu
* Eşitlik
* Koşmanın başarı gereksinimimizi karşılaması
* Eşitlik
* Dünyayı algılamanın yolu olarak koşmak
* Empati ve Adım- Adım
* Zihinsel durumun koşu performansına etkisi
* Koşmanın meditasyon etkisi
* Boş insanın mutluluk arayışı ve koşmak
* Koşmanın bir inanç yönü var mıdır?
* "Daha zor"un dayanılmaz çağrısı
* Ciddi ve önemli insanlar koşar mı?
* Koşmak ve kendine güven
* Koşmanın sezgileri geliştirmesi
* Momentum
* Motivasyon ve kara anı
* Uzun arazi koşuları ve mutluluk verici vazgeçişler
* Kişiliğimizin koşuya yansıması
* Koşucu olarak evrimleşen insan bedeni
* Koşucunun kendi bedenine bakışI
* Acıyı yönetmek
* Acıyı klavuz olarak konumlandırmak
* Keyif paradoksundan çıkmanın yolu olarak koşmak
* Yorgunluğun acı olarak algılanışı
* Adım, yorgunluk ve finiş çizgisi
* Bireysel ve toplumsal acılarla koşmak
* Koşmaktan korkmak
* Sakatlık
* Koşmak kalpten öldürür mü?
* Takıntı
* Koşu bandına teşekkür

     Sevinç, acı ve insanları birbirine çeken duygu birliği hissettiren bölümleri, tam anlamıyla duygudaşlık kurarak okuduğum, "o senin hikayen" dediğim bölümler, koşunun bildiğimiz ve bilmediğimiz farklı yönleri, momentum, evrimleşen bedenimizin koşuya uyumunu anlatan mükemmel bir biyoloji dersi, sonrasında da defalarca okuyacağım bölümlerdir. Alan Sillitoe'nun 1959 öykü/romanı The Loneliness of the Long Distance Runner'da (Uzun Mesafe Koşucusunun Yalnızlığı) kahraman Smith adındaki işçi sınıfından ailenin çocuğu Smith'in öyküsü, Louis Zamperini'nin yaşamını anlatan bölüm, Barselona'da kendisiyle koşma şansını yakaladığım, 90 yaşındaki Devrekli hemşehrim Safder Amca'nın (Kartoğlu) ölen eşine adadığı şiirlerle sevgi ve özlemi içinde taşıyarak her yıl Çanakkale'de eşinin mezarına yaptığı yarı maraton koşuları, hastası Abdullah amcanın hüzünlü hikâyesi gözlerim dolarak okuduğum bölümlerdi. Ve lanet olsun ki koşmaktan neredeyse utanır olduğumuzu ve her gün kötüye giden ülkemizin ve dünyanın halini düşündüğümüzde "Bireysel ve toplumsal acılarla koşmak" bölümünü okurken kendisine daha da saygı duydum (zaten burayı okurken bu yazıyı yazmaya karar verdim çünkü benim de koşuyu bırakmayı düşündüğüm anlar oldu). Sadece koşu olmayıp insan gibi karmaşık bir varlığı can alıcı boyutlarıyla yakalamış bölümler. Tabii bu bölümün bir başka zirvesinde çok kült bir soru var: Koşmak Kalpten Öldürür mü?

     Nasıl koşuyoruz? bölümünde ise;

* Koşu bilimi
* Beyin ve koşmak
* Koşu metabolizması
* Oksijen ve fitness
* Kas
* Koşuda biyomekanik etkiler ve verimlilik
* Adım ve koşu stili
* Yorgunluk
* Antrenman
* Antrenman proğramı
* Beslenme
* Antrenman ve yarış beslenmesi
* Beden ısısı

     İkinci bölüm için yazar şunları söylüyor: 'Nasıl' sorusunu sıklıkla bilim sorar. Burada da hekim şapkamı takıyorum. Koşu bilimi , bedenimizde ve zihnimizde koşarken oluşan değişimler, adaptasyonlar ve bunların genel sağlığımıza etkisi. Koşarken performansımızı nasıl artırabileceğimiz gibi pek çok "nasıl". Elbette bunları bilmesek de koşarız ama bence bilinmesi önemli. Koşucu olmayanların da buradan genel sağlığımız, örneğin beslenmeyle ilgili önemli çıkarımlar yapabileceğini düşünüyorum...

     Bu bölümde, vücudumuzdaki sistemlerin birbiriyle ilişkisini anlamak için kavram haritaları çıkarttım. Uzun bilimsel çalışmalar ve makaleler adeta imbikten geçirilerek, sıkmadan, anlayacağımız sadeleştirmelerle anlatılmış. Koşu biliminde; beyin, kalp ve karaciğer, sindirim sistemi, yağ dokusu, kaslar, tendonlar ve yer döngüsü, ayrı başlıklarla ve yine birbirleriyle ilişkileri verilerek açıklayıcı, koşunun gerçekleşmesi adına hiçbir soru işareti bırakmaksızın çok güzel anlatılmış.

     Beslenme bölümü; genel, antrenman ve yarış başlıklarıyla verilerek yaptığım(ız) hataları ya da doğruları açığa çıkartmış. Beslenmeyle ilgili her kavram ve yapı taşı önemi ve yine ilişkileri içerisinde ele alınmış.
Koşu üzerine istisnasız okuduğum en kapsamlı, oldukça yararlı bir kitap. Sadece koşanlar için değil, koşmayı düşünenler ve genel okurlar için de çok yararlı bir kaynak. Okunup geçilecek bir kitap kesinlikle değil. Önce, daha iyi anlayıp pekiştireceğim bölümleri, sonrasında ise, benim için o an önemli olan kısımları tekrardan okuyacağım bir başucu kaynağı.

     Prof.Dr. Taner Damcı ağabeyimize, hocamıza çok değerli bir kitap sunduğu için teşekkür ediyor, hem mesleki hem de koşu yaşamında başarılar diliyorum.

Yorumlar